Kategori
İrem Derici’nin “istersem bir erkeği on günde kendime aşık ederim” dediğini Ertuğrul Özkök’ün köşesinden öğrendim. Ertuğrul, “şarkıcı Hatice”nin de şöyle dediğini aktarıyor: “İstersem bir erkeği bir haftada kendime aşık ederim.”
Belli ki bu konuda bir yarış var ve bu yarışın olası objelerinden birisi olarak konu ilgimi çekti.
Hayır, megaloman değilim. “Bir erkek” tanımına uyuyorum ve bu cennet vatanımızda 41 milyon 59 bin 75 erkek yaşıyor. Bunların yarısı 17 yaşın altında, “çocuk” sayılıyor. Demek ki “bir erkek” kategorisinde “yarışmacı” olarak aşağı yukarı 21 milyon kişiyiz. Devamı
Çağla Şıkel ki kendisi Posta’daki meslektaşımız Oya Çınar’a göre “10 parmağında 10 marifet olanlardan” diye tanımlanıyormuş, “aşk olursa ne ala, olmaz ise Mualla” dedi.
Aynı hafta sonu bizim gazetede Cengiz Semercioğlu’na konuşan Nilüfer de “aşk hayatım sıfır. Hayatımda bir erkek olmasını hayal bile edemiyorum. Kimseyi çekemem artık. Aşık olup öteki mememi de kaybedemem, bir tane yeter” diye anlatıyor.
Bir tarafta “on parmağında on marifet olan” sunucu – manken – oyuncu var, diğer tarafta bence Türkiye’nin gelmiş geçmiş en iyi beş kadın pop şarkıcısından biri!
Aşka “illallah” demişler. Birincisi olsa da olur, olmasa da olur havasında, diğeri “aman evlerden ırak” tutumunda. Devamı
Öğrendiğime göre ben yaşlanmıyor, ihtiyarlıyormuşum.
Bu teşhis Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon’a ait.
Arkadaş aklınca espri yapıyor.
Bana bu teşhisin konulmasının nedeni geçen hafta bu sayfada yayınlanan yazım.
Bodrum Bitez’de, bir mekanda canlı müziğin gece saat 2.30 – 3.00’e kadar sürdüğüne dikkat çekerek, bunun nasıl olabildiğini sormuştum. Devamı
Bitez’de mandalina bahçelerinin arasında bir otel – lokanta – gece kulübü var. O otelde kalanlar nasıl uyuyabiliyorlar ve orada uyumak için gerçekten bir para ödüyorlar mı onu bilemiyorum. Ama şunu söyleyebilirim ki o civarda kimse uyuyamıyor.
Çünkü bu otel – gece kulübünde canlı müzik her gece 2.30 – 3.00’e kadar sürüyor. Kime şikayet ederseniz edin, bunu önleyebilmek ne mümkün.
Bu nasıl olabiliyor? Bence bir tek yolu var: İşletmenin, bürokrasi çarklarını yağlaması! Devamı
Magazin alemimizin gözde çiftlerinden biriyken “kıskançlık” nedeniyle ayrıldıkları ileri sürülen bir çiftimizden erkek olanı, eski sevgilisine “evlenme” teklifinde bulunmuş.
Kızın bu teklifi “düşünmek için” bir süre istediği de “iyi haber alan çevreler” tarafından ileri sürülüyordu.
Bu “iyi haber alan çevreler” meselesi benim gazete okumaya başladığım yıllarda ki bu okumayı söktüğüm zamana rastlıyor, gazete haberlerinde çokça rastlanan bir şeydi.
Daha sonra gazeteciliğimin ilk yıllarında da bu kalıbın kullanıldığını hatırlıyorum. Sonra giderek unutuldu ama onların verdiği haberler gazetelerde yayınlanmaya devam ediyor. Devamı
Kapıyı açıp daireme girdiğimde, yerde, kapının altından atılmış bir zarf buldum.
Üzerinde sadece ismim yazılı olan, beyaz bir zarf.
Zarfın beyazlığı insanın içine bir rahatlık veriyor tabii. Devlet tebligatları ki bunlar benim mesleğimi yapanlara genellikle savcıdan geliyor, acayip bir rengi olan bir zarfın içinde oluyor.
Bunlara sarı zarf deniyor ama sarı ile alakası yok, kahverengi desem hiç değil. Daha çok yıkanmamış çocuk bezini çağrıştırıyor. Devamı
Çin Seddi’nin nerede olduğunu bilemeyince, “rezil oldum” diye utanıp bir köşeye saklanacağına, bir de video çekip sosyal medyada millete atarlanan genç kadın, günümüz Türkiye’sinin bir özeti aslında.
Sadece Türkiye için değil, hatta bütün Orta Doğu için bir “örnek olay” diye de bakabiliriz.
Bu genç kadının düşüncelerine ve davranışlarına hakim olan temel iç güdü kuşku duymak.
Ama bu kuşku “merak” ile beslenmiyor, ondan doğmuyor. Devamı
Toru Okada’yı tanıyanımız azdır. “Bunu nereden biliyorsun” diye sormayın, iddiaya gireriz, kaybedersiniz.
Toru Okada, Haruki Murakami’nin muhteşem romanı “Zemberekkuşu’nun Güncesi”nin baş kahramanı. (Doğan Kitap, Çeviren: Nihal Önol.)
Bir avukatlık bürosunda çalışırken işsiz kalıyor ve günlerini çoğunlukla evinde geçirmeye başlıyor.
Romanın hemen başında mutfakta yemek pişirirken evdeki telefon çalıyor ve o güne kadar hiç tanımadığı, sesini hiç duymadığı bir kadın, daha telefonu açar açmaz, “bana on dakikanı ayır” diyor. Devamı
İpek İzci’nin, televizyon doktoru Mehmet Öz ile yaptığı söyleşiyi geçen hafta Hürriyet Pazar’da okudum.
Brokoli yemek zorunda olduğumu, taze meyve suyu içerken bir shot bardağını aşmamam gerektiğini, arada sırada oruç tutar gibi açlık kürleri yapmak gerektiğini filan biliyorum.
Ama evlenince hormonlarımızın yenilendiğini, bu yeniliğin vadesinin 7 yılı ancak bulduğunu, bu sürenin sonunda aşkımızın da hitama ereceğini bilmiyordum, bu söyleşiden öğrendim.
Dr. Öz, “evlilik” diyor, “yeni bir işe girmekten” söz ediyor.
Yeni bir işe girince hormonlarımız olumlu yönden değiştiğine göre, yedi seneyi beklemeden iş değiştirmek daha mı iyi? Bunu anlayamadım. Devamı
Instagramda bir reklam dönüp duruyor: Sevgilinin durumunu anlık takip etmek ister misin?
Bir aplikasyon reklamı bu. Bu aplikasyonu indirdikten sonra sevgilinin telefonunu yazıyorsun, harita üzerinden canlı olarak nerede olduğunu takip edebiliyorsun.
Önce insan kendine soruyor haliyle: İster miyim? Niye böyle bir şeyi isteyeyim? Sapık mıyım?
Eski eşini takip eden bir sapığın işi nerelere vardırabileceğini gördük geçenlerde ama insan “sevgilim” dediği birisini takip etme ihtiyacını neden duyar?
Bunu yapmayı gururuna nasıl yedirebilir? Devamı