Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

AB’yi yok saymak artık mümkün değil

AVRUPA Birliği’ne tam üyelik sürecinin başmüzakerecisi ve Devlet Bakanı Egemen Bağış, Vakit gazetesine bir demeç verdi. Bunu nasıl içine sindirebildiği konusuna hiç girmeyeceğim. AKP’liler için bu ceride belli ki makbul bir şey.

Bağış, bu demecinde şöyle söylüyor:

“Ülkemizde Maliye Bakanlığı ile sıkıntısı olan kurumların başvurması gereken yer Maliye Bakanlığı’dır. Tatmin etmezse yargı kurumlarımızdır. Ama Avrupa’daki birtakım medya kuruluşları veya Avrupa Birliği Komisyonu’nun temsilcileri değildir.”

“Avrupa Birliği’ni takmayız” anlamındaki bu sözleri söyleyen kişi, Türkiye’nin AB ile tam üyelik görüşmelerini sürdüren bir siyasetçi.

Hem AB üyesi olmak için çalışıyor, hem de AB’nin çoğulculuk anlayışını reddediyor. “Nasıl oluyor” derseniz, oluyor işte! AB ve demokrasi projesini içselleştirememiş bir siyasetçinin bu işi nasıl yürütebileceğini takdirlerinize bırakıyorum.

Egemen Bey’e şunu da hatırlatmak isterim:

Türkiye Cumhuriyeti, Batı demokrasilerinin bir parçası olmaya çabalıyor. Bu süreçte AB’deki sivil toplum kuruluşlarının, AB Komisyonu’nun ve artık bir üst mahkeme olarak kabul ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Türkiye ile ilgili söz söyleme hakları olduğu gibi, Türk vatandaşlarının da haklarını ararken bu kurum ve kuruluşlara gitmelerinde yadırganacak bir durum yok.

Zaten AKP de kapatma davası ile karşılaştığında ilk önce AB kurumlarına sarılmıştı ki normal olanı da buydu.

Bence Egemen Bey, AB felsefesine tamamen ters böyle şeyler söyleyeceğine, hata düzeltilmez ise durumu demokratik dünyaya nasıl açıklayacağını düşünse daha iyi olur.

 

Monica Belluci daha iyi olurdu!

 

AKP Genel Başkan Yardımcısı Edibe Sözen, artist Kevin Costner’ın “demokratik açılıma tam destek verdiğini” açıkladı.

Bunu öğrendiğime çok mutlu oldum.

Gerçi Kevin Costner, artık THY reklam filmlerinden başka bir filmde oynamıyor ama bu “açılım” meselesinde uzman sayılır!

Mesela “Kızılderili açılımı” çerçevesinde oynadığı ve yönettiği Kurtlarla Dans filmi var. “U” harfinin üzerine iki nokta yerleştirilerek bu film yeniden vizyona sokulabilir. Bir de suyun içinde çok yaşamaktan mutasyona uğrayarak kulaklarının arkasında solungaçlara ve parmaklarının arasında perdelere sahip olduğu film var ki o da balıklara yönelik bir açılıma karşılık geliyor olmalı. Elbette Costner’ın bu tutumunu, Hülya Avşar’ın başına gelenlerden ders almış olarak yorumlamak da mümkün.

Tersini söyleseydi bir daha ne THY filminde oynayabilirdi ne de buralara gelebilirdi. Açılımın ne olduğunu açıklamak yerine Hollywood’un artık iş yapmayan yıldızlarından destek aramak nasıl bir halkla ilişkiler faaliyetidir, bilemiyorum.

Oysa Monica Belluci ya da Charlize Theron bu işe destek verseydi Türkiye’de daha çok ilgi görürdü diye düşünüyorum. Edibe Hanım’a önerim çalışmalarını bu yönde derinleştirmesidir!

 

Televizyon haberleri!

 

ÖNCEKİ akşam Kanat Atkaya ile birlikte NTV Spor’daki programımızın çekim saatini beklerken, Maslak’taki Yüzevler Kebapçısı’nda televizyon haberlerini izledik.

Kaybolan çocuklar, selde hayatını kaybedenler, trafik kazasında ölenler, ağlayan insanlar, bağırışan insanlar!

Haber programları bu tür haberlerin işgali altındaydı.

İzleyebildiğimiz süre içinde tek iyi haber, İTÜ öğrencilerinin yaptıkları bir uydunun fırlatılması ile ilgiliydi, o da en sonlara kalmıştı.

İzlerken içimizin karardığını, yediğimizden bir şey anlamadığımızı söylememe gerek var mı, bilmiyorum.

Öte yandan reyting listelerine bakıyorum, ana haber bültenleri televizyonların en çok izlenen programları arasında yer alıyor.

“Demek ki ülkemizde başkalarının acılarını izlemek, çoğu insanı rahatsız etmiyor” diye düşünmek mümkün.

Kim bilir, belki de haberlerdeki acılı insanların durumlarına bakıp, tahtaya iki kere vurduktan sonra kendi hallerine şükredebildikleri için böyle oluyordur.

Genelkurmay Başkanı gibi “Televizyonları izlemeyin” demek istemiyorum elbette ama haber bültenlerinin ağırlığını oluşturan haberlerin Türkiye’nin en önemli haberleri olduğunu düşünmediğimi söylemeliyim.