Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Akıl durduracak bir sahtekârlık!

YARIN İstanbul Tekstil Hammadde İhracatçıları Birliği’nin seçimli kongresi var. Birçok kişiyi (ve bu arada beni de) hiç ilgilendirmeyen bir durum aslında! Ancak seçim öncesi yaşananlara dikkat ederseniz, bugünkü Türkiye fotoğrafına da daha iyi hâkim olabilirsiniz.

Bu seçimde oy kullanacak olanlar, tekstil hammaddesi ihraç eden firmalar.

Aydın Ayaydın, Vatan’da yazdı: Yılın son işlem günü itibariyle “tekstil hammaddesi ihraç ettiği için” oy kullanma hakkı kazanan 150 şirket, 1 ile 3 dolar arasında ihracat yapmış!

Yanlış okumadınız: 1-3 ABD Doları!

Mesela içlerinde 15 enerji şirketi var. Yılın son günü 1-3 dolarlık ihracat yapmışlar, oy hakkı kazanmışlar.

Silah ve av tüfeği üreten şirketler var. Madencilik şirketleri var. Atlas Jet bile var! 3 dolarlık kumaş ihraç etmişler!

Gayrimenkul yatırım ortaklıkları, reklam şirketleri, yat tersaneleri, temizlik şirketleri de ihracat aşkına kapılıp, yılın son günü 2’şer dolarlık kumaş satmayı başarmışlar.

Bir tek amaçları var: Tekstil hammaddesi ihraç edip seçimde oy kullanma hakkı kazanmak.

AKP’nin ele geçirmekte zorlandığı üç-beş yerden birini daha ele geçirmek!

Böylece 3 dolarlık ihracat yapanlar, milyonlarca dolar ihracat yapanların birliğini yönetme hakkını da ellerine geçirecekler. Bizim “liberal”ler, bunu da “çevrenin merkezi ele geçirmesi” olarak değerlendirecekler mi, merak ediyorum.

Şimdi Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı’na alenen ihbar ediyorum: Bu ihracatların hepsi hayali.

Ne oldu da yabancı şirketler, bu işle hiç ilgisi olmayan şirketlerden 1-3 dolarlık kumaş alma ihtiyacı hissettiler, bunu bulmak savcının görevidir.

Ortada devlet memurlarının da karıştığı bir hayali ihracat ve evrakta sahtekârlık suçu var.

Bu aynı zamanda AKP zihniyetinin, Türkiye’nin tüm kurumlarını ele geçirme planını uygulamaya koyarken, her türlü sahtekârlığı yapabileceğinin de bir örneğidir.

İktidardan korkmayan bir savcımız kaldıysa, dikkatlerine sunarım!

‘Boş kâğıtlara imzalı’ milli irade

AKP yönetiminin (aslında bildiğimiz anlamda bir “yönetimden” söz etmek zor, Genel Başkan ve diğerleri diye bir ayrım yapmak sanırım daha doğru olur) TBMM’deki milletvekili topluluğunu nasıl gördüğünün çarpıcı bir örneğini yaşadık.

Anayasa değişikliği gibi önemli bir yasama faaliyeti için bile “önceden imzalatılmış boş kâğıtların kullanıldığına” tanık olduk.

Skandalın ortaya çıkmasının nedeni TBMM Başkanı’nın imzasının olduğu bir kâğıdın da yanlışlıkla kullanılması oldu.

Bu iddia CHP ve sonra da MHP sözcüleri tarafından ortaya atıldığında, AKP’lilerin bunu nasıl yalanladıklarını, “dava açacaklarını” bile söylediklerini de hatırlayalım.

Sonunda dün AKP’li 50 milletvekili imzasını tekliften çektiğini açıkladı ve böylece tasarının yeniden AKP’ye dönmesinin yolu açıldı.

AKP’li yöneticiler “Tasarı üzerindeki tartışma içeriğe yönelik olsun” diye bunu yaptıklarını söylüyorlar ama hepimiz biliyoruz ki asıl neden en başında yapılan usul hatası ile ilgili.
“Milli irade” sözünü ağzına bu kadar sakız edip, o iradenin tecelli edeceği TBMM’yi bu kadar takmayan bir başka iktidar bugüne kadar hiç olmamıştı.
Böylece bir yaşımıza daha girmiş olduk, mutlu yıllar!

Seneye bu finali rüyamızda görürüz!

FENERBAHÇE Acı-badem’in Cannes’daki final maçında uzatma setinde kupayı elinden kaçırmasından sonra gazetelere yansıyan “Gelecek sefer bu iş olacak, seneye kupa bizim” gibi açıklamaları tebessümle okudum!

Kimse kimseyi kandırmasın, seneye böyle bir şey olmayacak. Seneye herhangi bir Türk takımının “dörtlü finale” kalması bile mümkün olmayacak. Çünkü Voleybol Federasyonu, Türkiye Voleybol Ligi’nde oynayacak yabancı oyuncuların sayısını “2” ile sınırlandırma kararı aldı.

Gerekçe “Milli takıma oyuncu yetişmiyor”!

Bir de kandırmaca bulmuşlar: Avrupa kupaları için altı yabancı serbest, ama Türkiye’de 2’si oynar! “Oynama olanağı olmayan, üst düzey yabancı sporcular Türkiye’ye niye gelsinler? Evde oturmak için mi?” sorusunun yanıtı yok tabii.

Kadın voleybolu Eczacıbaşı’nın büyük yatırımlarından sonra ilk kez önemli bir yatırımcı bulmuştu. Şimdi onun da hevesini kırıp, kaçırtmanın yolları aranıyor belli ki.

Genç Türk oyuncular nasıl yetişecekler, yeteneklerini nasıl geliştirecekler? Gamova’yı, Osmokroviç’i, televizyonda seyrederek mi, yoksa salonda birlikte antrenman yaparak, karşılıklı oynayarak mı?

Fenerbahçe Acıbadem’in kadrosundaki oyuculardan Naz ve Merve 20 yaşında. Eda, Seda ve İpek de 23, 24, 25. Bu oyuncular, bu yaşlarında bir final tecrübesi yaşadılarsa, bu kimin için faydalı? Milli takım için değil mi? Onların bu genç yaştaki başarıları, voleybol altyapısında eğitim gören yüzlerce küçük kız çocuğu için iyi bir rol modeli oluşturmuyor mu? Ebeveynleri çocuklarını voleybola yönlendirmeye teşvik etmiyor mu?

Kulüp takımları, üst düzeyde mücadele edemeyen bir ülkenin milli takımı nasıl o düzeydeki ekiplerle mücadele edebilir?

Soruları arttırabilirim. Ama işe yarar mı bilmiyorum.

Geleneksel hastalığımız “Herkesi vasatta buluşturmak, yukarı çıkanı aşağıya çekmek” öyle görünüyor ki voleybolda da nüksediyor.