Anketli sosyal demokrasi!
CHP, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı adayını belirlemek için bir anket yapmaya karar vermiş.
Gazetelerde yayımlanan haberlere göre, İstanbullulara “Kimi istersiniz” diye sorulacakmış. Soru, test tekniğinde “çoktan seçmeli” diye tanımlanan bir dizi yanıt içeriyor.
A- Gürsel Tekin. (İl Başkanı)
B- Kemal Kılıçdaroğlu. (Milletvekili)
C- Kemal Derviş. (Uluslararası memur)
D- Hiçbiri. (Bunu da ben ekledim. Neden eklediğimi aşağıda açıklıyorum.)
Dünya sosyal demokrasi tarihine geçecek, ilginç bir deney olacak bu.
İlk Sosyalist Enternasyonal toplantısında, Deniz Baykal bu konuda bir tebliğ sunmalı bence.
Çünkü normal sosyal demokrat partilerde bu iş, anketlerle değil, parti içi demokrasi ve demokratik seçim ile belirlenir.
Bu nedenle bu tarihi buluşun, diğer sosyal demokratlarla paylaşılması, CHP lideri için yerine getirilmekten vazgeçilmeyecek bir görev olmalı.
Seçimlere şunun şurasında iki ay kaldı ve anamuhalefet partisi hálá seçimlerde kimi aday göstereceğini bilemiyor ve adayın propagandası için çok değerli olan zaman anketlerle, “dur bakalım ne olacak”larla tüketiliyor.
Kişisel görüşüm şu ki, anketin sonucu ne olursa olsun, bu işteki en kısmetsiz aday İl Başkanı Gürsel Bey.
Deniz Baykal ve partiyi ele geçirmiş bulunan kliği, bu tür insanlardan korkar çünkü.
Evet, Gürsel Bey’i oraya getirenler de kendileri ama benim görebildiğim kadarıyla İl Başkanı’nın artan popülaritesi ve güçlü siyasi kişiliği, bu ekibin dudaklarını uçuklatmaya yeter.
Baykalcılar için önemli olan, liderlik yeteneği olan parti üyelerinin başlarının küçükken ezilmesidir!
Çünkü sonrası haliyle çok güç olabiliyor!
Siyaset mezarlığına nur yağıyor!
SIFIRI tükettiği için iki seçimdir ortalıkta görünmeyen ANAP’ın eski milletvekili ve bakanları, bu seçimlerde AKP ve CHP’nin gözdesi oldu.
CHP, “solcu olmadığını kanıtlamak için” ANAP’lı bazı eski belediye başkanlarını aday gösterecekmiş.
Aynı eğilim AKP’de de var. Onlar da “dinci kisvelerini saklamak için” ANAP’ın eski bakanlarını, milletvekillerini aday gösteriyorlar.
Kimsenin aklına, “Bu adamlar matah bir şey olsalardı, bunların partileri baraj dışında kalır mıydı” sorusunu sormak gelmiyor herhalde.
Tabii şu soruyu da sormuyorlar: Yıllarca bu ANAP’ı suçladığımız şeyler, bu insanlara bulaşmamış olabilir mi? Bileşik kaplarda, bir kaptaki su kirlenince, diğer kaplardaki sular temiz kalabilir mi?
Bu tablo şunu gösteriyor: Türkiye’nin biri iktidar, diğeri anamuhalefet iki büyük partisi “olduklarından farklı görünmenin daha iyi olacağını” düşünüyor.
Biri “solcu değilim” demek için, diğeri ise “dinci değilim” demek için siyasetin bitpazarından alışverişe hız vermişler.
Ne diyeyim, Allah akıl fikir versin!
Başbakan nasıl oluyor da biliyor?
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın, Ergenekon Soruşturması’nın son aşaması için “Daha bunlar işin başı” demesi, soruşturmanın gelecekte nasıl bir yön izleyeceğini bildiğini düşündürtüyor bana.
Bunu dün yazmıştım.
Soruşturmayı yürüten Savcı Zekeriya Öz’ün, Başbakan’a soruşturmanın aşamalarıyla ilgili bilgi veriyor olabileceğini düşünmek istemiyorum.
Ancak Başbakan ile Savcı Bey’in bir kere Ankara’da görüştüklerine ilişkin söylentiler olduğunu ve bununla ilgili bir yalanlama yapılmadığını da belirteyim.
Öte yandan Savcı Bey ile Adalet Bakanı arasında da görüşmeler olduğunu biliyoruz.
Böyle siyasi sonuçları olan bir davada, savcının Adalet Bakanı ile görüşerek, hükümetin desteğini aramasında bir sorun yok aslında.
Elbette, görüşme bununla sınırlı kaldıysa!
Dava üzerindeki siyaset gölgesini ortadan kaldırabilmek için o görüşmelerin varsa tutanaklarını açıklamak iyi bir yol olabilir.
Bu kadar önemli bir dava üzerinde kuşku yaratılmasına izin vermemek, herkesten önce savcılığın görevi olmalıdır.