Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Askere ‘koşma izni’ neden verilmedi?

ATATÜRK’ün Ankara’ya geliş yıldönümlerinde 78 yıldır yapılan “garnizon koşusu” bu kez Valilik “Trafik tıkanır, vatandaş rahatsız olur” diye düşündüğü için yapılamadı.

Aslına bakarsanız, demokratik bir ülkede bir grup askerin, tam teçhizatla, kentin ortasında bir boydan diğerine uygun adım koşması garipsenecek bir durum.
Ama madem bir gelenek de var, o zaman kimseyi rahatsız etmeyecek bir güzergâh da bulunabilirdi.
Ya da koşu mesela Kara Harp Okulu’nun bahçesinde yapılabilir, sembolik de olsa gelenek tekrarlanabilirdi.
Kişisel görüşüm, bu kararın Valilik kararı olmadığıdır. Hiçbir vali, böyle bir konuyu İçişleri Bakanı’na danışmadan, Bakan da Başbakan’a sormadan alamazdı. Çünkü AKP iktidarında işler böyle yürüyor, biliyoruz.
Fehmitahakorukıvanç artık yazamadığına göre boşluğunu hissettirmemek için bir komplo teorisi geliştirdim.
Seçimler yaklaşıyor, hükümet geçen seçimlerden ve referandum oylamasından, Yüksek Askeri Şûra dönemindeki kamuoyu yoklamalarından da biliyor ki, “askere kafa tutan hükümet” görüntüsü oy getiriyor!
Onun için böyle bir plan yapıldı: Koşuyu yasaklayalım, askerler kızsın, sert tepki versinler, sonra biz daha sert çıkıp, oyları cebe atalım!
Plan yürümedi, çünkü askerler beklenen tepkiyi vermedi.
Şimdi seçimlere kadar askerle yeni bir tartışma çıkarmak gerekecek.
Yüksek Askeri Şûra ile ilgili kanunu değiştirip, albaylıktan itibaren bütün terfilerde siyasetçilerin söz sahibi olmalarını sağlama fikri de seçimi ve Başbakan’ın söz verdiği yeni Anayasa’yı beklemeden bu nedenle ortaya atıldı.
Hazır yeri gelmişken Ankara Valiliği’ne de bir soru sormak istiyorum:
Koşu yapılırsa, trafik aksayacak ve Ankara halkı rahatsız olacak diye düşündünüz, kutlarım!
Acaba “devlet ricali geliyor” diye yol kesme uygulamasından da vazgeçecek misiniz?

Hukuk devleti sınavı şimdi başladı

ANKARA ve Aydın’daki “içkili lokantalara polis baskını” meselesinin yaşam biçimlerine yönelik bir taciz hareketi olduğunu düşünüyordum.
Dün Milliyet’in haberinden öğreniyoruz ki bu konuda Emniyet Genel Müdürlüğü  de bizler gibi düşünüyormuş: İçkili lokantalarda çocukların aileleri ile oturmalarında sakınca görmüyormuş.
2008 yılında bir il emniyet müdürlüğü, Genel Müdürlüğe bir yazı yazarak, çocukların
içkili lokantalara girmesiyle ilgili görüş istemiş.
Bunun üzerine Emniyet Genel Müdürlüğü Hukuk Müşavirliği’nin verdiği görüş şu: “İçkili lokantalarda yemek hizmeti ağır basar, bu tür işletmeler bar, pavyon, meyhane gibi yerler kapsamında değerlendirilemez. 18 yaşından küçükler bu lokantalara aileleri ile gidebilirler.”
Yazı çok açık! Çocukların meyhane, bar, pavyon ve kahvehanelere giremeyeceği ancak yanlarında aileleri ile birlikte içkili lokantalarda bulunabilecekleri belirtiliyor.
Şimdi iki olasılık var: Bu baskınları yapma emrini veren polis yöneticileri ya bu yazıdan haberdar değiller, ya da bu yazıyı bildikleri halde insanları taciz etmekte bir sakınca görmediler.
Bu yazıdan haberdar değillerse görevlerini ihmal etmişler demektir. O makamlarda oturmak için maaş alıyorlar ve bir zahmet kanunlardan, genelgelerden, üst makam yazılarından haberdar olmak zorundalar.
Bu yazıyı bildikleri halde bu baskın emrini vermişlerse, yaptıkları daha ağır bir hata! Bilerek üst makamın emrine uymamak, vatandaşları açıkça taciz etmek, yaşam biçimlerine müdahale ederek özgürlükleri kısıtlamak!
Bakalım İçişleri Bakanlığı bu yazının varlığının ortaya çıkmasından sonra söz konusu polisler için nasıl bir işlem yapacak? O zaman öğreneceğiz, burası bir hukuk devleti mi, polis devleti mi?

‘Hediye paketine vicdan kriteri’

BEN unutayım diyorum ama bir türlü fırsat vermiyorlar, sürekli aklıma getiriyorlar.
Bu kez bu işin sorumlusu Sabah gazetesinde demeci yayımlanan Kamu Görevlileri Etik Kurulu Başkanı Prof. Dr. Bilal Eryılmaz oldu.
Başkan kamu görevlilerini uyarıyor: “Vicdanına sor, hediyeyi öyle kabul et!”
Ve hediye kabul eden kamu görevlilerine şu tavsiyede bulunuyor: “Kendinize sorun: Bu makamda olmasaydım, bu hediye yine bana verilir miydi?”
Burada olayları ve kişileri tekrarlayarak değerli vakitlerinizi almak istemiyorum.
Başkan’ın tavsiyesini devlet büyüklerine ve siyasetçilerimize de öneriyorum: O makamda olmasaydınız, o hediye size verilir miydi? O makamda olduğunuz için verilen hediye size mi aittir, kamuya mı?

Adalet Bakanlığı’nın açıklaması

ADALET Bakanlığı’ndan dün yazdığım Hepimiz özgürüz. ‘Ancak’ başlıklı yazım ile ilgili bir açıklama aldım. Şöyle:
“Basın yayın organlarında, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun, tutukluluğu ilgilendiren maddesine ilişkin değişik yorumlar yapıldığı ve bazı görüşlerin Adalet Bakanlığına dayandırıldığı görülmektedir. Adalet Bakanlığı’nın ve Adalet Bakanı’nın basında yer aldığı şekilde herhangi bir açıklaması olmamıştır. Adalet Bakanı Sadullah Ergin, bu konuda sorulan bir soruya, “Devam eden davalar konusunda bir açıklama yapmam ve değerlendirmede bulunmam doğru olmaz” ifadesiyle cevap vermiş ve “Ceza Muhakemesi Kanunu’nun ilgili maddesinin tutuklamaya ilişkin hükmünün açık olduğuna” dikkat çekmiştir. Bu ifadelerin dışında, Bakan veya Bakanlık tarafından tutuklu kalma süreleri konusunda, herhangi bir açıklama yapılmamıştır.”
Okuyucularımın bilgisine sunarım.