NOBEL ödüllü Portekizli yazar Jose Saramago’nun Türkçede yayımlanmış bütün kitaplarını okudum. Kitabın son sayfasını çevirdiğim her seferinde de “niye bitti” diye üzüldüğüm bir yazar.
Can Yayınları, mükemmel çevirilerle Saramago’nun eserlerinin önemli bölümünü yayımladı. Başka yayınevlerinden çıkan kitapları da var, o yayınevlerine ve çevirmenlerine de haksızlık etmek istemem.
Bugün size “Görmek” isimli romanından söz etmek istiyorum. Yazarın “Körlük” isimli romanından gelen ilhamla yazılmış bir roman bu. (Çeviren: Aykut Derman)
Saramago, bu romanında demokrasinin ne kadar kırılgan ve iktidar sahiplerinin elinde ne hallere sokulabileceğini anlatıyor.
Romandaki ülkenin adı yok, kahramanların da isimleri yok. Yazar, böylece evrensel bir gerçekliğin altını çizmeye çalışıyor, isimler ve yerlerle okurun kafasını belli bir ülkeye şartlamamak için.
Bütün romanı burada özetleyecek değilim, elbette. Güzel bir havada, bir açık hava kahvesinde otururken, okuyacak güzel bir şey ihtiyacı duyanların alacakları zevki kaçırmak istemem.
Bir referanduma doğru doludizgin gidiyoruz.
Politikacılarımıza bakılırsa, bu milli iradenin tecelli edeceği, demokrasinin zirveye ulaşacağı bir durum olacakmış.
“Görmek” isimli romanı okursanız, demokrasi dediğimiz şeyin, hükümetlerin ellerinde ne hallere gelebileceğini de göreceksiniz.
Acaba bunu nasıl açıklayabilecekler?
SÖYLEDİKLERİNE bakacak olursanız, AKP askeri darbelere karşı, faili meçhul cinayetlerin arkasındaki gizli güçleri ortaya çıkarmaya kararlı, yasadışına çıkmış devlet organlarını tespit edip, sorumlularını cezalandırmaya azimli!
Ama “milli iradenin” temsil edildiği TBMM’deki tutumları bunun aksini gösteriyor.
1- Faili meçhul cinayetleri araştırmak için komisyon kurulması önerisi AKP’lilerin oylarıyla reddedildi.
2- Askeri darbeleri araştırmak için komisyon kurulması önerisi AKP’liler tarafından reddedildi.
3- JİTEM faaliyetlerinin araştırılması için komisyon kurulması önerisi AKP’liler tarafından reddedildi.
Dün de yazdığım bu şeyleri tekrarlamamın bir tek nedeni var: Unutkan bir toplumuz ve bu unutkanlıktan yararlanmak iktidarın en önemli silahlarından biri.
Ağzı laf yapan hükümet sözcülerinden ya da AKP yöneticilerinin ağzından bu tutumun nedenlerini öğrenmek istiyorum aslında.
Bu yaptıklarını nasıl savunacaklarını, lafı nereden dolaştıracaklarını merak ediyorum.
Yanıt alamayacağımı da bilmekle birlikte, tekrar gündeme getireyim ve hafızalarımızı tazeleyeyim istedim.
Aydınlatma sorumluluğu askerindir
HAKKÂRİ’nin Çukurca ilçesinde 27 Mayıs 2009’da patlayan ve 7 askerin şehit olmasına neden olan mayın, askerler tarafından “güvenlik amaçlı olarak” döşenmiş.
Şehit askerlerden birinin ailesi tarafından yapılan suç duyurusu üzerine Van Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü araştırmada elde edilen deliller bu yönde.
Dosyanın, yargılama için askeri mahkemeyle gönderildiği de dünkü gazetelerde yer alıyordu.
Olay yaklaşık olarak 10 ay önce meydana gelmiş.
Ve belli ki bir şikâyetçi olmasa, şehit askerlerin TSK tarafından döşenen bir mayın nedeniyle hayatlarını kaybettiklerini öğrenemeyecektik.
Oysa bu tür olayların aydınlatılmasındaki sorumluluk en başından itibaren TSK’ya aittir.
Mayının patlamasını takiben bu soruşturmayı askeri yetkililerin yapmış olmaları ve varsa ihmalin sorumlularını yargıya teslim etmiş olmaları gerekirdi.
Bu tür hataların yeterince soruşturulmaması ve “Nasıl olsa PKK’nın üstüne kalır” diye düşünülerek sorumluların cezalandırılmamaları her şeyden önce TSK’ya ve terörle mücadele hedeflerine zarar verir.
Bu kadar can kaybının yaşandığı bir mücadelede, insanlar çocuklarının emin ellerde olduğunu bilmek isterler.
Bunu sağlayacak şey ise şeffaflık, hata yapan personelin hatalarının cezalandırılması ve hatalardan dersler çıkarıldığının kamuoyunca bilinmesidir.
Bu yapılmadığı takdirde benzeri her olayın, fısıltı gazetelerinde TSK aleyhine yürütülecek kampanyalarda kullanılması kaçınılmazdır.