Biraz da biz ‘sıkılsak’
YUNANİSTAN, içinde bulunduğu ekonomik krizi aşabilmek için ikinci bir “kemer sıkma paketi” açıkladı.
Bizim yakından tanıdığımız paketlere çok benziyor. Ancak “küçük bir fark” var!
Paket, “dar gelirli emeklileri ve memurları” korumak için, “maaşı az olanlara” bazı küçük avantajlar da sağlıyor.
Emekli maaşı 2500 Euro’nun altında olanlar (evet, bizim paramızla 5 bin lira) ayrıca 800 Euro ikramiye alacaklar.
Maaşı 3 bin Euro’nun altında olan memurlar (evet, bizim paramızla 6 bin lira) da yılda üç taksitte 1000 Euro ikramiye alacaklar.
Bunların “dar gelirli” sayıldıklarına tekrar dikkatinizi çekerim!
Bir bu tabloya, bir de maaş bordrolarına bakacak Türk memur ve emeklilerin derin bir iç çektiklerine kuşku yok.
Eminim ki “Biraz ekonomik kriz biz de yaşasak da böyle bir kemer sıkma paketi bize de uygulansa” diye düşünüyorlardır. “Kriz teğet geçmiş” ülkenin memur ve emeklilerinin maaş düzeyiyle, kriz altında inleyen ülkenin memur ve emeklilerinin durumu bu.
Gazetelerdeki haberlerin arasında kaybolmasına gönlüm razı gelmedi.
Kanunu takmayan savcı ve polisler!
DÜN bir internet sitesinde İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin’e ait olduğu iddia edilen bir telefon konuşması kaydı yayımlandı.
Eminim ki bugün bazı gazetelerde de bu kayıt ile ilgili haberler yayımlanacaktır.
Telefon konuşması kaydının gerçek mi, kurmaca mı olduğunu bilebilmeme olanak yok.
Ama eğer bu konuşma gerçek ise nasıl elde edildiğini tahmin edebilmek zor değil.
Hatırlayacaksınız, Başsavcı’nın telefonları, kendisine bağlı olarak çalışan savcıların isteğiyle “yasal olarak” dinlenmişti.
Başsavcı ile ilgili olarak bu kayıtlara dayanılarak bir dava açılmadı.
Yani yasaya göre görüşme kayıtlarının imha edilip durumun bir tutanak ile Başsavcı’ya bildirilmesi gerekiyordu.
Durumun süresinin içinde Başsavcı’ya bildirilmediğini biliyoruz. Eğer bu kayıt gerçek bir kayıt ise görüşme tutanaklarının imha edilmediğini, ileride kullanılmak üzere saklandığını da öğrenmiş olacağız.
Demek ki kanunların uygulanmasını gözetmekle görevli olanlar, en başta kanunların kendilerine emrettiği hususların gereklerini yerine getirmemişler. Kanunun dışına çıkmışlar.
Ya savcılıkta ya da savcılık emriyle dinlemenin gerçekleştirildiği emniyette kanunu takmayan birileri var. Kayıtları saklıyorlar ve sonra medyaya servis ediyorlar.
Adalet Bakanlığı’nın, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun bu işin üzerine gitmesi gerekiyor.
Bunun nasıl mümkün olabileceğinin ciddi bir şekilde soruşturulması gerekiyor.
Görevdeki bir Başsavcı’nın bile başına bunlar gelebiliyorsa, biz sıradan vatandaşların temel anayasal haklarını kim koruyacak?
Deniz Feneri belgeleri neden saklanıyor?
ALMANYA’daki Deniz Feneri e.V. Derneği’nin Türkiye’deki para hareketlerini inceleyen savcılar, Vakıfbank’ın iki çalışanı hakkında dava açtılar.
Gerekçeleri, iki bankacının görevlerini kötüye kullanmaları!
Bankacılar, savcılığın istediği bilgileri göndermemişler. İstenen bilgiler ise Euro 7’ye verilen 1 milyon Euro’luk kredi ile alınan “Baltic Cristina” isimli gemiye ilişkin belgeler.
Görevliler bu bilgileri vermeme nedenlerini “Almanya’daki Vakıfbank ayrı tüzelkişiliğe sahiptir” gerekçesiyle açıklıyorlar. Bu soruşturma başladığında doğan çocuklar, şimdi diş çıkarıyorlar!
Ve bir kamu bankası, böyle önemli ve sonuçları kamuoyunca yakından merak edilen bir soruşturma ile ilgili bilgileri savcılığa göndermek istemiyor.
Söz konusu bankanın, bir tek emirle yüz milyonlarca dolar krediyi, hükümet yandaşı olması için bir basın kuruluşunun satın alınmasına tahsis ettiğini de biliyoruz.
Doğrudan doğruya hükümetin kontrolünde bir banka var karşımızda. Yani eğer hükümet isteseydi, Vakıfbank bu bilgileri, geciktirmeksizin savcılığa yollayacaktı.
O zaman ne “ayrı tüzelkişilik” kalacaktı, ne de görevli memurların işlerini ihmal etmeleri!
Dava açıldı ama top yine hükümette sayılır. Görevli bakan ya da Başbakan, genel müdüre bir telefon açıp, “Bilgileri gönderin lütfen” derse, kaplumbağa adımlarıyla yürüyen soruşturma da belki hızlanır.