Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?

ERDAL Sağlam’ın, Sağlık Bakanı Recep Akdağ ile yaptığı söyleşiyi Radikal’de okudum.

Bakan Akdağ, hükümet programında yer alan obezite ile mücadele çerçevesinde okul kantinlerinde uygulanacak fast food yasaklarından söz ediyor. Milli Eğitim Bakanlığı ile bu konuda uzun süredir çalışıldığını, yasağın sadece hamburger gibi fast food gıdalarla da sınırlı kalmayabileceğini söylüyor. Çikolata, şekerleme, gazlı içecekler gibi çocukları obeziteye yöneltebilecek gıdaların da okul kantinlerinde satışının yasaklanabileceği belirtiliyor.
Sağlık Bakanı’nı bu çalışması nedeniyle kutluyorum.
Milli Eğitim Bakanlığı’nın bununla yetinmeyip, okullarda spora ayrılan süreleri artırması da gerekiyor ki “tembellik alışkanlığımız” küçük yaşlardan başlayarak değiştirilebilsin.
Ancak Sağlık Bakanlığı’nın bu çalışmasıyla çelişen bir tutumu da var, Bakan Akdağ’ın dikkatine bir kez daha sunmak isterim!
Bakanlar Kurulu kararıyla nişasta bazlı şeker kotası bu yıl yüzde 50 oranında artırıldı.
Nişasta bazlı şeker üretimi, Şeker Kanunu uyarınca toplam üretimin yüzde onu ile sınırlandırılmıştı, ama hükümet sekiz yıldır düzenli olarak bunu artırıyor.
Nişasta bazlı şeker üretiminde genetiği değiştirilmiş mısırın kullanıldığı da bir sır değil.
Bir yandan genetiği değiştirilmiş ithal mısıra bağlı şeker üretimi kotaları artırılırken, diğer yandan pancardan üretilen düşük fruktozlu şeker üretimimiz azalıyor.
Nişasta bazlı şekerin kutulanmış şekerli gıdalardan tutun da içeceklere ve hazır dondurmalara, hatta baklavaya kadar yaygın olarak kullanıldığı da ayrı bir gerçek ve bununla ilgili bir bilgi ambalajlarda da yer almıyor.
Obezitenin ve karaciğer yağlanmasının bir numaralı sorumlusu, birileri daha fazla kâr etsin diye hepimizin boğazından içeriye adeta zorla tıkılıyor!
Sağlık Bakanı bir yandan okullarda obezite ile mücadelede önemli kararlar alabiliyor, sigara ile mücadelede önemli mesafeler kaydedebiliyor ama iş genetiği değiştirilmiş ithal mısır ile üretilen nişasta bazlı şekere gelince akan sular duruyor!
Ben de o zaman sormak istiyorum: Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?

Şaşırdım: Hazırlık soruşturması gizliymiş!

FUTBOL Federasyonu Başkanı Mehmet Ali Aydınlar, dün Beşiktaş’taki Adliye’ye gelerek şike soruşturmasını yürüten savcılar ile görüştü.
Savcılıkta bir saat kadar kalan Aydınlar, çıkışta gazetecilerin sorularını yanıtlarken şöyle söyledi:
“Savcı beyden soruşturmanın gidişatı hakkında bilgi aldım. Bize belge verip veremeyeceğini sordum. Şu an soruşturmanın gizliliği açısından henüz bize belge veremeyeceklerini söyledi. Soruşturma tamamlandıktan sonra delil ve belgeleri bizimle paylaşabileceklerini ifade ettiler.”
Bunları okuyunca gerçekten mutlu oldum!
Demek ki hazırlık soruşturmasının gizli kalması gerektiğini bilen hiç olmazsa bir savcı varmış!
Ve yine merak ettim tabii: Hazırlık soruşturması gizliyse, gazetelere soruşturma dosyasında yer alan telefon konuşmalarını, fotoğrafları, ilk ifadeleri kim servis ediyor?
Ve bu servisin amacı ne?
Bakın Ankara’da yürütülen KPSS soruşturmasından da, Deniz Feneri’nden de bırakın bilgiyi, su bile sızmıyor!
Sorun İstanbul’un deniz kenarında olması mı yoksa?

Din ne zaman nerede doğdu?

BENİM yaşlarımda olup da sol görüşlere eğilimli olanların önemli bölümü Avustralyalı Arkeolog Gordon Childe’in “Tarihte Neler Oldu” isimli kitabını okumuş olmalı.
Childe, bu kitabında insanın uygarlaşma sürecini, ilk sınıflı toplumların ortaya çıkışını, dinin doğuşunu anlatıyordu.
“Neolitik devrim” kavramını da Childe oluşturmuştu.
Childe’a göre 200 bin yıl kadar önce ortaya çıkan homo sapiens binlerce yıl süreyle avcı-toplayıcı olarak dolaşan küçük gruplar halinde yaşadı. İnsan türü bu dönem boyunca şaşılacak kadar az değişim gösterdi. Ta ki Childe’ın “radikal değişim” diye nitelediği neolitik döneme kadar! Anlık bir değişimle insan tarımı keşfetti, bunu sürdürebilmek için köy yerleşimine geçti ve ardından kalabalıklaşan yerleşim yerlerinde uygarlığın en önemli iki unsuru olan din ve sanat gelişti.
Benim buraya yazdığım kadar basit değil tabii, kitaplardan okumak gerek bu değişimin nasıl gerçekleştiğini.
Childe’ın bu yargısı uzun yıllar boyunca tek gerçek olarak kabul edildi, ta ki Klaus Schmidt ismindeki bir Alman arkeolog, Şanlıurfa yakınlarındaki Göbekli Tepe’yi keşfedip, kazmaya başlayana kadar!
17 yıldır orada kazı yapıyor ve bulduğu şey şu: İnsanlar, avcı-toplayıcı dönemlerinde dini keşfetmişlerdi!
Uygarlığın, çevresel etkilerden daha çok insanın zihninin bir ürünü olduğunu gösteren bir bulgu bu!
Göbekli Tepe’deki bulgular ile ilgili haberi geçtiğimiz ayki National Geographic’de okudum, insan yapısı ilk tapınağın fotoğraflarını da orada gördüm.
Dev kayalarla yapılmış bir tapınak var ve civarında bir yerleşim olduğuna ilişkin ize de rastlanılmamış.
Dünyayı heyecana veren Göbekli Tepe buluntuları Şanlıurfa’ya sadece 14 kilometre mesafede, belki gidip görmek istersiniz.