Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Bu rezaleti çıkaranlardan Milli Takım’ı kurtarmalıyız

BENİM öğrenci olduğum yıllarda ilkokul ve ortaokul tarih kitaplarında Birinci Dünya Savaşı’nın bitişi şöyle anlatılırdı: ‘Müttefiklerimiz yenildiği için savaşın sonunda biz de mağlup olduk.’

Sarıkamış’ı, Kanal’ı, Filistin’i, Galiçya’yı, oralarda neler olup bittiğini öğrenmemiştik.

O savaşlar boyunca tek askeri başarımızın Çanakkale’yi geçmeye çalışan düşman donanmasını engellemekten ibaret olduğunu da bilmezdik.

Sanki savaşın asıl galibi bizdik; ama sonradan ortaya çıkan birileri (belki de bir hakem) kararı vermişti: Siz de yenik sayılırsınız!

Televizyonun olmadığı dönemlerde maçları da bu yüzden kaybederdik zaten. Aslında kazanması gereken biz olurduk; ama her seferinde hakemler kaybetmemizi sağlarlardı.

Televizyonun hayatımıza girmesiyle birlikte ‘şerefli mağlubiyetler dönemi’ başladı. Ama yine başrolde ‘namussuz hakemler’ vardı.

Bugün de hálá ‘Türkiye’de futbol’ denilince tartıştığımız tek önemli konunun ‘hakemler’ olmasını, küçüklükten beynimize yerleştirilmiş bu psikolojiye bağlıyorum.

Dikkat ediyorum, gazetelerdeki birçok yorumcu ve Milli Takım yöneticisi, hálá hakemlerle meşgul.

İsviçre’nin, FIFA ve UEFA’daki büyük etkisinden, bu kurumların merkezinin o ülkede olmasından, FIFA’nın başının İsviçreli olmasından söz ediyorlar.

Şunu hiç düşünmüyoruz: Bugüne kadar Avrupa ve dünya futbolunda İsviçre’nin milli takımlar ya da kulüpler düzeyinde önemli bir başarısını hatırlıyor musunuz?

Bırakın başka ülkeleri… İsviçre Milli Takımı’nın ve kulüp takımlarının, Türk takımları karşısında son iki maça kadar başarılı olduklarını hatırlıyor musunuz?

İsviçre’yi eleyip Avrupa Şampiyonası’na gitme hakkını kazandığımızda FIFA ve UEFA’nın merkezi Patagonya’da mıydı?

Bunlar sadece kendimizi kandırmamıza yarayacak, kaybetmemizin asıl nedenini saklayacak gerekçeler.

Takımımız teknik olarak iyi yönetilemediği için İsviçre’ye elendi.

Maç sonrasındaki rezaleti yaratan en önemli neden de buydu: Çok kolay eleyebileceğimiz bir takıma elenmiş olmanın ağırlığını taşıyamadık.

Gelecekte aynı rezaletle tekrar karşılaşmamak için bugün bu utancın sorumlusu olanları artık kesinlikle milli takımlar dışında tutmak zorundayız. Oyucusunu da, teknik adamını da, idarecisini de…

Kendiliğinden çekilip gitmek bizim kültürümüzde olmadığı için de bunu sağlama görevi artık spordan sorumlu hükümet üyesine düşüyor!

Trafiği rahatlatacak tasarı bekliyor

HAFİF hasarlı trafik kazalarının, kent içi yollarda yarattığı trafik tıkanıklıklarını önlemek için asıl yapılması gerekenin ‘sigorta mevzuatında değişiklik’ olduğunda herkes hemfikir.

İçişleri Bakanlığı da Karayolları Trafik Kanunu’nda bu amaçla bir değişiklik yapmak istiyor. Değişiklik tasarısı TBMM İçişleri Komisyonu’nda kabul edildi ve TBMM gündemine girdi.

Yasa tasarısı beş aydır gündemin 261. sırasında bekliyor.

Sıradaki yerine bakılırsa bu dönemde de görüşülüp yasalaşma olanağı yok.

Tasarı, hafif hasarlı kazalarda tarafların bir tutanak tutmalarını ve bunun kaza tutanağı yerine geçmesini öngörüyor. Anlaşmazlık halinde bu görevi yapma sorumluluğunu sigorta şirketlerinin görevlilerine veriyor.

Bu tasarı öncelikli olarak gündeme alınırsa, özellikle büyük kentlerimizde, trafiği içinden çıkılmaz hale getiren çok önemli bir sorun çözülecek.

Siyasetçilerimiz büyük meselelerle uğraşmaktan, ‘halkın günlük sorunlarına’ eğilemiyorlar belki ama büyük kentlerde yaşayanlar için bu artık çok ciddi bir sorun.

Irak’a demokrasi neden gelmez?

KÜRT lider Barzani’nin kişisel serveti 2 milyar dolara yaklaşmış.

Kuzey Irak gibi, yıllardır süren savaş nedeniyle ciddi bir ekonomik faaliyet sürdürülemeyen bir bölgede bu serveti biriktirmek için Barzani herhalde çok çalışmış olmalı. Kim bilir, belki de karısı tutumludur!

Ortadoğu uzmanı Michael Rubin’e göre bölgede Barzani ya da yakınlarına komisyon vermeden hiç kimsenin bir iş yapabilmesi mümkün değil.

Doğu toplumlarının en büyük sorunu, belli ki aynı şekilde Kuzey Irak’ta da yaşanıyor.

Eski Sovyet bölgesinde doğan yeni devletlere bakacak olursanız orada da aynı tabloyu görürsünüz.

On-on beş yıl öncesine kadar maaşından başka bir geliri olmayan bugünkü liderlerin milyar dolarları bulan servetleri her geçen gün büyürken, halkları sonsuz bir fakirlik içinde yaşamaya devam ediyorlar.

Michael Rubin’in raporunu okurken şöyle düşündüm: Amerika’nın ‘Irak’a demokrasi ithali projesi’ndeki en önemli dayanağı Barzani, bölgede normal bir demokrasi kurulmasına gerçekten öncülük edebilir mi? Saltanatını, demokrasiye feda edebilir mi?