HÜRRİYET

Bu ’tövbe’ tutmaz!

CANLI yayında gösteri ekibinden bir kişinin pantolonunu indirmesinin ardından Mehmet Ali Erbil’in programına ATV tarafından son verildi.

Gazetelerde Mehmet Ali Erbil’in “artık tövbe ettiği” ile ilgili haberleri dün okumuş olmalısınız.

“Tövbe ederken” yaptığı açıklamaya bakarak, bu tövbenin hiçbir işe yaramayacağını şimdiden söylemeliyim.

Erbil şöyle diyor: “Benim de çocuklarım var, herkesin evlatları var. Böyle bir şey gördükleri için çok büyük üzüntü duyuyorum, tamamen bir iş kazası. Hilmi içine pijama giymeyi unutmuş. Tıpkı mankenlerin podyumda başına gelen iş kazaları gibi bir şey geldi başımıza. Canlı yayının cilvelerinden biri oldu. Bundan sonra tövbe. Umarım RTÜK anlayışla karşılar.”

Bu sözler gösteriyor ki Mehmet Ali Erbil, ne yaptığının hálá farkında değil.

Yaptığı hareketi “bir iş kazası” ve canlı yayının bir cilvesi olarak niteliyor olması bunu gösteriyor.

Yaptığının komiklik mi, sululuk mu, yoksa bütün bunları da aşan bir bayağılık mı olduğuna hiç değinmiyor.

Erbil’in sözlerinden, bundan sonra bu tür gösterilerde pijama kontrolü yapacağından başka bir sonuç çıkmıyor.

Bu olaydan en büyük zararı gören gariban bir figüranı “içine pijama giymemiş” diye suçlaması ise inanılır gibi değil.

Bu gerçekten bir “iş kazası” ise makineye elini kaptıran gariban Hilmi’den başkası değil.

Figüran Hilmi, ekmek parası derdiyle rızası dışında bir utanç yaşadı. Tüm yaşamı boyunca artık bununla hatırlanacak.

Ve çok büyük olasılıkla aklına bir tazminat davası açmak bile gelmeyecek. Böyle yaparsa bir daha bu tür işler bulamayacağını düşünerek, sesini kısıp oturacak.

Reklam bir silah değildir

VATAN Gazetesi, şiddet içeren televizyon dizilerine reklam verilmemesi için bir kampanya yürütüyor.

Türkiye’nin önde gelen reklam verenlerinden bazıları da bu öneriye destek olacaklarını açıkladılar. Birçok konuda yaptığımız gibi, bu işte de sap ile samanı birbirine karıştırıyoruz gibime geliyor.

Reklam verenlerin ve reklam yayınlayanların önce şunu aklında tutması gerekiyor: Medyaya verilen reklam bir cezalandırma ya da ödüllendirme aracı değildir.

Beğendiğiniz yayına reklam veriyor, beğenmediklerinize vermiyorsanız, reklamın ne işe yaradığıyla ilgili olarak kafanız bir hayli karışık demektir.

Reklam verirken dikkat etmeniz gereken şey şudur: Reklam verdiğiniz kuruluşun okuyucu ya da izleyicileri sizin ürününüzün hedef kitlesi midir, değil midir? Reklamın fiyatı, reklamdan aldığınız geri dönüşle kıyaslandığında makul müdür, değil midir?

Bunun dışında bir saik ile hareket ediyorsanız, reklam gücünüzü medyayı ödüllendirmek ya da cezalandırmak için kullanıyorsunuz demektir ki bu da hiç ahlaki bir tutum sayılmaz.

Eskiden yönettiğim gazetelerde adı büyük birçok kuruluşun beğenmediği haberleri yayımladığım için sıkça cezalandırıldım. Reklamlarım kesilecek diye o haberleri yayımlamayı göze almamış olsaydım okuyucunun haber alma hakkına ve kendi mesleğime saygı göstermemiş olurdum.

Basın-yayın kuruluşlarının reklam almak için reklam verenleri “kötü haber yayınlarım” diye tehdit etmeleri neyse, reklam verenlerin verdikleri reklamı medya kuruluşlarının yayın politikasını değiştirmek için bir silah olarak kullanmaları da o kadar ahlak dışıdır, bunu unutmayalım.

Kopenhag Kriterleri’ne veda mı ediliyor?

AVRUPA Birliği’nin Genişlemeden Sorumlu Komiseri Olli Rehn, “Türkiye’nin reformlarda yavaşladığını” söyledi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Rehn’e “Bunu neye dayanarak söylüyor, anlamakta zorlanıyorum” yanıtını verdi.

Dün Hürriyet’in sürmanşetinde “polisin yetkilerinin artırılacağına ilişkin” bir haber vardı.

Türkiye’yi “polis devletine dönüştürecek” bir kanun taslağı İçişleri Bakanlığı’na gönderilmiş.

Hákim ve savcı kararı olmadan zanlıları “muhafaza altına almaktan” tutun da, “orantısız güç kullanımına” izin vermeye kadar birçok düzenleme var bu taslakta.

Anlaşılıyor ki Kopenhag Kriterleri’nin yerini başka ölçütler alıyor.

Teröristler eylemlerini, yaşam biçimimizi değiştirmek için yapıyorlar.

Demokrasisi gelişmiş, insan haklarına saygılı bir Türkiye’de ihtiyaç duydukları toplumsal zemini bulamayacaklarından endişe ettikleri için de eylemlerini yoğunlaştırdılar.

Terörle mücadele edeceğim derken, demokratik hakları kısıtlamaya yönelik önlemlere başvurmak asıl amaca zarar verir, teröristlerin aradığı ortamı yaratır.

Başbakan her eleştiriye sinirlenerek yanıt vermeye çalışacağına, kendisine bağlı bakanlıklarda AB sürecine ters düşecek nelerin planlandığına bakmaya gayret etmeli.