HÜRRİYET

Haber başka, spotu başka şey söylüyor!

PROF. Dr. Binnaz Toprak’ın “Türkiye’de farklı olmak: Din ve muhafazakárlık ekseninde ötekileştirilenler” başlıklı araştırması, siyasal İslamcı basın tarafından yaylım ateşine tutuldu.

Dün, vakit darlığından okuyamadığım için bir kenara ayırdığım gazetelere göz atarken 21 Aralık tarihli Zaman’da bir haber dikkatimi çekti.

Haberin spotu şöyleydi: “Açık Toplum Enstitüsü’nün, Şerif Mardin’in mahalle baskısı kavramından hareketle yaptırdığı araştırmadaki bir kısım ifadeler ilk ağızdan yalanlandı.”

Bunu okuyunca heyecanlandım. Araştırmayı yapan Prof. Dr. Binnaz Toprak kendi araştırmasını yalanlıyor!

Haberin içinde Prof. Dr. Toprak’ın sözleri şöyle verilmiş: “Bize aktarılanların bir kısmı yalan olabilir. Karşı tarafa sorsak, biz böyle bir şey yapmadık diyecek. Biz yargı makamı değiliz. Hangisinin doğru söylediğini nereden bileceğiz.”

Prof. Dr. Toprak başka şey söylüyor, gazetenin başlığı ve haberi sunan spotu başka şey!

Zaman’ın gerçekleri işine geldiği gibi eğip bükmesinin bir başka örneği bu!

İslamcı basının sık sık başvurduğu bir yöntem.

Bu tür gazeteleri okursanız, uyanık olmalısınız.

Turgut Özal’dan, Recep Tayyip Erdoğan’a!

ERTUĞRUL Özkök, eski albümleri karıştırıp, ele geçen malzeme ile bugüne ilişkin sonuçlar çıkarmayı moda haline getirdiğinden beri, bir kenarda unuttuğum kutularımın içine daldım.

Bir hayli toz yuttum, kendi geçmişimde kısa bir yolculuk yaptım.

Bu köşede dört adet dergi kapağı görüyorsunuz.

O tarihte genel yayın yönetmeni olduğum T empo Dergisi’nin ilk aylarında yayımladığım kapaklar bunlar.

Turgut Özal da o dönemin güçlü başbakanı!

Bugün benzerlerini Başbakan Recep Tayyip Erdoğan için yapmaya cesaret edemezsiniz.

Bırakın böyle fotomontajla yapılmış haber dergisi kapağını, karikatür dergilerinin kapaklarına espri olsun diye çizilmiş hallerini bile koymak, savcılarla, avukatlarla uğraşmayı, mahkeme kapılarında “sürünmeyi” göze almak demek.

Elbette Başbakan’ın bir toplantıda “Kapatın o dergiyi” diye bağırmasını da göze almalısınız.

Turgut Özal o tarihte bu kapaklar için (ki Tempo o tarihte bugünün bazı gazetelerinden daha çok satıyordu) bırakın dava açmayı, telefon edip sitemde bile bulunmadı.

Ne o zamanki patronumuz Erol Simavi’ye çattı, ne de gazetecilik görevim nedeniyle bulunduğum ortamlarda karşılaştığımızda ağzını açıp iki kelime etti.

Demokratik hoşgörünün, basın ve ifade özgürlüğüne olan samimi inancın bir yansıması bu tutum. Ve bugünün “demokrasi şampiyonlarının” o düşüncelerden ne kadar uzak olduğunu gösteren bir örnek.

Turgut Özal’ı rahmet ve saygıyla andım!

(Turgut Özal’ın basın piyasasını kendine göre dizayn etme ve yandaş medya yaratma çabalarının daha sonraki yıllarda ortaya çıktığını ve hayal kırıklığı ile sonuçlandığını da bir not olarak belirteyim.)

Haksızlık yapmamak için bir açıklama

DÜN bu köşede Şam Büyükelçiliği’nde Atatürk fotoğrafı bulunmamasıyla ilgili Güneş gazetesinde yayımlanan bir haberle ilgili bir yorum yapmıştım.

Bir diplomat arkadaşım aradı ve Şam Büyükelçisi Yaşar Halit Çevik’e haksızlık ettiğimi, Büyükelçi’nin Dışişleri mensupları arasında bugünkü iktidarla özdeşleştirilmesi en zor olan diplomat olduğunu söyledi.

Okuyucularıma bu açıklamayı duyurmak istedim. Elbette Çevik’in bir açıklaması olursa onu da sizlerle paylaşacağım.