Kılıçdaroğlu için liderlik sınavı
CHP’nin “yemin boykotunu” planlayanlar belli ki Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı hiç tanımıyorlarmış.
Onu tanımadıkları gibi Türkiye’de yargının ne kadar siyasallaştığının da farkında değillermiş.
Öyle olmasaydı, boykotu ne zaman biteceği belli olmayan bir tutukluluk halinin kaldırılmasına bağlamazlar, kendi hareket alanlarını bu kadar daraltmazlardı.
Nitekim Başbakan Recep Tayyip Erdoğan “Tükürdüklerini yalayacaklar” diyerek, bu alanı psikolojik olarak daha da daralttı.
Başbakan CHP ve BDP’nin boykotunu hiç önemsemediğini açıkça gösteriyor ve tutuklu milletvekillerinin hapishaneden çıkmaları için kılını bile kıpırdatmayacağının işaretlerini veriyor.
Gerçek hayat, balkonlardaki hayata pek uymuyor anlayacağınız.
Sekiz yıllık iktidar döneminde ne olduysa yine aynı şey oluyor.
AKP siyasal sorunları uzlaşma yoluyla çözmek alışkanlığına ve düşüncesine sahip değil.
İddialaşmak, sorunları bir kriz noktasına kadar zorlamak bugüne kadar yaşadığımız bir durum.
Herkes de bunu söylemiyor muydu zaten: AKP, gerginliklerden ve krizlerden besleniyor diye?
Şimdi Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu sorunu nasıl aşacağını göreceğiz. Bu onun için bir liderlik sınavı da olacak.
Başbakan’ın da şu sorunun yanıtını bulması gerekiyor: Seçildikleri halde TBMM’de olmayan CHP ve BDP ile bir uzlaşma yolu bulmadan, söz verdiği katılımcı yeni sivil Anayasa’yı nasıl yapacak?
Bu soruşturma hızla tamamlanmalı
TÜRKİYE gibi bir ülkede gazetecilik yapmanın zor yönleri elbette var ama en iyi yönü de kuşkusuz gündem sıkıntısı çekmemek olmalı.
Her gün yeni bir olayla karşılaşıyoruz, işte futboldaki şike iddiasıyla başlayan soruşturma ve gözaltılar da bunun bir örneği.
Ama işin bir de kötü tarafı var. Gündem o kadar hızlı değişiyor ki üzerinde günlerce konuştuğumuz konuları bile kolayca unutup, yeni meselelere doğru yelken açabiliyoruz.
Diliyorum ki bu soruşturmanın akıbeti de kendinden öncekilere benzemesin.
İddia son derece ciddi! Ciddiyeti oranında spekülasyonlara da açık.
Onun için bu soruşturmanın adil yargılanma hakkını zedelemeyecek şekilde hızla tamamlanıp, sonuca ulaştırılması gerekiyor.
Savcılık delilleri toplayıp iddianamesini hızla yazmalı ve davayı açmalı.
Futbol Federasyonu dava açıldıktan sonra somut delilleri göreceğine göre hızla hareket etmeli ve gereken cezaları vermeli.
Bu olayda büyük-küçük kulüp ayrımı yapılmamalı, talimat neyse ona uyulmalı.
Öte yandan savcılık soruşturmasını tamamladığında ortada somut bir suç yoksa onun gereğini yerine getirilmeli.
Savcılığın görevi sanıkların aleyhine olduğu kadar, lehine delilleri de değerlendirmektir, bu unutulmamalı.
Bizde savcılar genellikle “Ben davamı açarım, mahkemede kendilerini aklasınlar” diye düşünüyorlar. Bu yola sapmak adaletin tecelli etmesini geciktiriyor, bunu unutmamak gerekli.
Bütün bu sürecin lig başlamadan tamamlanması gerekiyor ama bizim yargılama usullerimizle bunun mümkün olamayacağını da biliyoruz.
Bu süreçte hazırlık soruşturmasının gizliliği ilkesini ihlale ve bazı kişileri peşinen suçlu ilan etmeye yönelik girişimleri önlemek de kuşkusuz savcılığın öncelikli işlerinden olmalı.
Gökçeada’nın önündeki kötü örnekler
GÖKÇEADA’yı tanıtan dünkü yazımdan sonra birçok okuyucudan e-posta aracılığıyla ciddi bir eleştiri aldım.
Eleştirinin ortak noktası şu: Gökçeada sakin bir tatil beldesiydi, doğal ve kültürel değerlerini koruyabiliyordu, şimdi bu yazıdan sonra orası da Alaçatı’ya, Bodrum’a dönecek, yağma başlayacak ve güzelim ada eski günlerini arayacak.
Doğrusunu isterseniz bu kadar etkili olabileceğimi zannetmiyorum. Ama aynı endişeyi Gökçeada’nın huzurlu sokaklarında gezerken yaşamadığımı da söyleyemem.
Günün birinde bu adanın el değmemiş değerlerinin farkına varılacak ve oraya da bir hücum başlayacak. Bundan kolayca kaçılabilmesi mümkün değil.
Görev yerel yetkililere ve Gökçeada’daki sivil toplum kuruluşlarına düşüyor.
Adanın Kuşadası ve Marmaris benzeri bir yağlamaya açık hale getirilmesini önleyecek olanlar öncelikle onlardır.
Koruma altındaki köylerde yapılacak restorasyonları denetlemek, eğlence yerleri ile yerleşim alanlarını birbirinin içine girmeyecek şekilde önceden planlamak zannedildiğinden daha kolay ve bu yapıldığı takdirde adanın bugünkü terk edilmiş görüntüsü de yerini çekici bir turizm merkezine bırakacak.
Ada ekonomisinin gelişmesi ve insanların turizmden ciddi bir gelir elde etmeleri, var olan değerlerin korunması konusundaki hassasiyeti de geliştirecektir diye düşünüyorum.
Çünkü önlerinde öyle kötü örnekler var ki!