Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Nisanı bekleme artık Hasan Abi!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan’ın Amerika gezisi dönüşü yolda yaptığı açıklamaları dün Ertuğrul Özkök’ün köşesinde okudum.

Başbakan, irtica tartışmalarının toplumu germemesi gerektiğinden söz ediyor. “Ortak bir tanım yapalım, üzerinde anlaşalım, görün bakın o zaman biz de irticayla mücadele ederiz” gibisinden şeyler söylüyor.

Başbakan’ın bu “yumuşatma-gerilimi önleme” politikası bana bir tek şeyi düşündürtüyor: Recep Tayyip Bey, Cumhurbaşkanı olma kararını verdi, o güne kadar havanın gerilmesini istemiyor.

Başbakan’ın istediği “ortak bir irtica tanımında anlaşma”, kendisi için bu nedenle önem taşıyor, başka bir nedenle değil.

Çünkü geçmişteki deneyimlerimiz, Başbakan’ın canı istediğinde ortamı germek konusunda hiç tereddüt etmediğini gösteriyor bize.

Türban kararı veren yargıçlara, “Efendi ona sen değil, ulema karar verir” türünden çıkışlarını kendisi unuttu belki ama ben unutmadım.

Türban, imam hatipler, devletteki İslamcı kadrolaşma, eşinin türban durumundan terfi edenler, Başbakanlık Müsteşarlığı’na daha önce açıkça şeriat düzenini savunan bir kişiyi atama ve ısrarla görevde tutma gibi konularda izlediği siyasetin “gerilimi tırmandırmaktan” başka ne anlamı vardı?

Onun için diyorum ki, şimdi bu yumuşama görüntüsünün arkasında bir tek neden var: Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı olmaya karar verdi Hasan Abi, nisana kadar beklemene gerek kalmadı.

Tayyip Bey bunun da adını siz koyun

BAŞBAKAN’ın “Türkiye’de aslında irtica yok. Buna bazı aşırılıklar var diyelim” sözleri ile Bursa Nilüfer Belediyesi’nin “icraatı” aynı gün gazetelerde yayımlandı.

Adeta, “Allah’ın sopası yok ki gözünü çıkarsın” sözünün doğruluğunu ispat etmek istermişçesine!

Nilüfer’in AKP’li belediye meclisi üyeleri, beldelerindeki bazı sokakların isimlerini değiştirmeye karar verdiler.

Değiştirilen isimler şunlar: Çetin Emeç, Prof. Dr. Muammer Aksoy, Prof. Dr. Bahriye Üçok, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı.

Bu isimlerin bir tek ortak özelliği var: Hepsi, hayatta oldukları yıllarda irticayla mücadele ettiler ve hepsi de sırf bu nedenle aşırı dinci saldırganlarca işlenen cinayetlerin kurbanı oldular.

Şimdi AKP’li belediye meclisi üyelerinin bu isimleri değiştirmek istemelerini nasıl açıklamalıyız?

İşlenen cinayetleri onaylıyor olmalarıyla mı?

O cinayetleri teşvik eden dini-siyasi görüşleri paylaştıkları için mi bu isimleri kentlerinin sokaklarında, caddelerinde görmeye tahammülleri yok?

Artık bu tutumun ne anlama geldiğinin adını da Başbakan Recep Tayyip Erdoğan koysun.

Seçilme yaşını indirmek neyi değiştirecek?

SEÇİLME yaşının 25’e indirilmesini öneren bir kampanya dün başladı.

Yerel Gündem 21 Gençlik Parlamentosu isimli sivil toplum kuruluşu, AB’ye üye ve üye adayı konumundaki ülkeler arasında en yüksek seçilme yaşının Türkiye’de bulunduğuna işaret ederek seçilme yaşının 25’e indirilmesini istiyor.

Siyasete meraklı gençlerin ümitlerini kırmak istemem ama çok boş bir işe heves etmiş bulunuyorlar.

Seçilme yaşı değil 25, 20 bile olsa onlara hiçbir faydası olmayacak çünkü.

Zannediyorlar ki seçilme yaşı 25’e düşünce bir şey değişecek.

Hayır, hiçbir şey değişmeyecek.

Kimlerin politikada bir geleceği olacağına seçmenler değil, üç beş tane parti ağası karar verecek çünkü.

Kimlerin belediye başkanı, kimlerin il genel meclisi, belediye meclisi ya da TBMM üyesi olacağına karar verecek olanlar da yaşa başa değil bir tek şeye bakacaklar: Lidere kayıtsız şartsız sadakat!

Bu durum değişmedikçe yaş sınırı inse ne olur, çıksa ne olur?