Siyaset, sadece siyasetçilerin işi değil
BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, yeni Anayasa hazırlığıyla ilgili görüşlerini açıklayan üniversite rektörlerine “Siz işinize bakın” dedi.
İlk bakışta sinirle söylenmiş bir söz olarak değerlendirip üzerinde durmamak mümkün elbette.
Ancak bu söz, öylesine de söylenmiş olsa çok açık bir siyasi tutumu yansıtıyor.
Bu da siyasetin, siyasetçilere özgün bir iş olduğu yönündeki inançtır.
Ve söyleyen kişinin, demokrasiye olan inancını sorgulamayı gerektiren bir sözdür.
Bir demokraside siyaset yapmak, siyasi konularda görüş açıklamak, o toplum içinde yaşayan her bireyin hakkıdır.
Demokrasinin kurumları da zaten bunun için vardır. Siyasi partiler, mesleki ya da toplumsal grupların oluşturduğu sivil toplum kuruluşları ve en genel anlamıyla fikir ve ifade özgürlüğü bunun için vardır.
Çünkü bir demokraside siyasetin yapılacağı tek platform, Meclis değildir.
Siyaseti sadece seçilmiş bir kitlenin tekeline veren düzenlere ise demokrasi denemez.
Başbakan’ın önce demokrasi fikrini iyice içselleştirmesi gerekiyor ki demokratik düzen ile ilgili söylediği sözleri ciddiye alabilmemiz mümkün olsun.
Zico’ya karşı mahcup değilim!
FENERBAHÇE’nin Inter’i güzel bir futbol oynayarak yenmesinin ardından gazetelerde şöyle yorumlar çıkıyor: Zico’yu eleştirenler mahcup oldular!
Geçtiğimiz pazartesi günü NTV’deki 90 Dakika programında Zico’nun futbol görüşüyle ilgili tereddütlerimi ifade ettiğim için bu eleştirilerin bazılarını üzerime alınıyorum.
Zico’yu eleştirdim, çünkü Fenerbahçe’nin bu sezon ligde oynadığı 5 maçtaki performansı böyle bir kadronun ortaya koyabileceği performansın yanına bile yaklaşamadı.
Nitekim Anderlecht ve Inter maçları gösterdi ki Fenerbahçe, mevcut kadrosuyla çok iyi futbol oynayabilir, seyredenlere zevk verebilir.
Bir futbol takımının lig maçlarında ayrı, Avrupa maçlarında ayrı performans sergilemesi adeta iki kişilikli bir insanla karşı karşıya olduğumuzu düşündürtüyor.
Ve doğrusunu isterseniz ikincisini başaranın, birincisini neden başaramadığını sorgulamak da yorumcuların en doğal hakkı olmalı.
Elbette futbol yorumcularının, maçları değerlendirirken tek tek oyuncu performanslarını da sorgulamaları ve her şeyi teknik direktöre bağlamamaları gerekiyor.
Ancak askerlikte olduğu gibi futbolda da başarıdan ve başarısızlıktan komutan sorumludur.
Bu nedenle Zico’ya karşı mahcup filan olmadım.
Tam tersine, elinde böyle oynayabilecek bir takım varken bunu sezonun tüm maçlarına yayamadığını görüyor ve daha da kızıyorum!
Biten bir ilişkinin ardından kötü konuşmak
BİR televizyon dizisi oyuncusu ile eşi arasındaki tartışmalı ayrılık haberlerini geçen hafta boyunca gazetelerden izlemişsinizdir.
Önce dizi oyuncusu olan genç kadının, dizideki rol arkadaşıyla yurtdışında çekilmiş bazı fotoğrafları yayımlandı. Ardından da bu oyuncunun eşinin gazetelerde boy gösterdiğine tanık olduk. Erkek, eşinin daha önce çekilmiş göğsü açık bir fotoğrafını da gazetelere verdi.
Karşılıklı suçlamalar ve açılan davalarla haber değişik boyutlar da kazandı.
İnsanın ayrılmaya karar verdiği eşi hakkında böyle ileri geri konuşması, bizim magazin álemimizde oldukça yaygın bir tutum.
Eğlence dünyamızın kahramanlarının da bu toplumun bir parçası olduğunu ve toplumların bileşik kaplar gibi olduğunu da düşünecek olursak, benzeri bir tutumun toplumun diğer kesimlerinde de yaygın olduğunu söylemek mümkün.
Sadece onların haber değeri olmadığı için herkes duymuyor, aradaki fark bu.
Bunun doğru bir davranış da olmadığı çok açık.
Bir erkeğin, yaşamının bir bölümünde eşi diye sevdiği, evlenmeye değer gördüğü bir kadını, aradaki ilişki bozulunca böyle kötülemesi onaylanabilecek bir tutum da değil.
İspanyol düşünür Ortega Y. Gasset, sevmeyi seçtiğimiz kişilerle aslında kendi kişiliğimizi ortaya koyduğumuzu yazar.
Ve biten bir ilişkinin ardından birbirlerini kötüleyenler için şöyle der: “Ya o kadın sandığımız ölçüde kötü biri değildir; ya da o adam, aslında sandığımız kertede seçkin bir kişilik değildir.”