Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Türk adalet sisteminde işler böyle yürüyor

ANKARA’da Yimpaş’a ait bir mağazada üzerine 100 kilogramlık bir dolap düşünce dört yaşında ölen Servan Karahan ile ilgili dava sonuçlandı.

Tam da Türkiye’ye yakışır şekilde!

Yani “Zengin arabasını dağdan aşırır, fakir düz ovada yolunu şaşırır” deyişinde olduğu gibi.

Karahan Ailesi, hukuk mücadelesi üzerinden geçen 7.5 yılın ardından “zamanaşımı” gerekçesiyle kaybetti.

Kayıp bu kadar da değil. Karahan Ailesi, Yimpaş’ın avukatlarının 7 bin YTL tutan avukatlık ücretini de ödemek zorunda kalacak.

Mahkemenin verdiği karar, yargılama süreci boyunca Yargıtay’da iki kere bozuldu.

Dosya Yargıtay’ın önüne üçüncü kez geldiğinde artık 7.5 yıllık zamanaşımı süresi dolmuştu, dava düştü!

Davanın zamanaşımı nedeniyle düşmesi üzerine Karahan Ailesi bu kez 500 bin YTL’lik bir tazminat davası açtı.

Mahkeme, 4 yaşında ölen Servan için 60 bin YTL’lik tazminata hükmetti. Geri çevrilen 440 bin YTL’lik tazminat için de Yimpaş’ın avukatlarına 7 bin YTL ücret ödenmek zorunda kalındı.

Dava yine bitmiş değil. Yargıtay, davanın Tüketici Mahkemesi’nde görülmesine karar verdiği için 60 bin YTL’lik tazminat da alınamadı.

Bu haberi dün Radikal’in internet sitesinde okudum.

Türk adalet sisteminde işlerin nasıl yürüdüğünü ya da yürüyemediğini gösteren bir örnek haber!

Adalet duygusunu güçlendirecek, adil yargılamaya zarar vermeden, yargılama süreçlerini hızlandıracak ciddi bir reform gerekiyor.

Çarşafı ’normalleştirmek’ demokratlık olamaz

PAKİSTAN’ın “Simone de Beauvoir”ı olarak tanınan Alis Faiz, Fransız gazeteci Laurence Gourret’ye bir röportaj sırasında şöyle söylüyor:

“Kafamda bir görüntü var, 1960’lı yıllarda Lahor sokaklarında bisikletle gezen, bermuda şortlu genç kadınların görüntüsü. Bugün böyle bir şey düşünülemez bile.” (Başörtünün İçyüzü-Benazir, Çeviren: Nihal Önol, Milliyet Yayınları)

Türkiye’ye ne kadar benziyor, değil mi?

Deniz Baykal, aslında politika üretememesinin bir sonucu olarak şimdi “çarşaf açılımına” sarılmış durumda.

Bunu yaparken de çok kaba bir “giyim özgürlüğü” tarifine sığınıyor.

Evet, yetişkin insanların ne giyecekleri, kendi bilecekleri bir iştir.

Ama günümüzde, kadını ikinci sınıf bir vatandaş olarak konumlayan bir giyinme biçimini desteklemek, Baykal gibi “normalleştirmek”, toplumu dönüştürmeye talip olan bir siyasi hareketin işi olamaz.

Kadını köleleştiren, toplumsal yaşamın içine girebilmesini bu tür şartlara bağlayan her ideolojiyle mücadele etmek, kendine “demokratım” diyen herkesin görevi olmalıdır.

Bunun için “sosyal demokrat” olmaya bile gerek yok.

Daha önce yazdım, yine yazayım: Baykal, Pakistan’ı giderek bir şeriat devletine dönüştüren süreci iyi incelemeli.

“Dini, kendi siyaseti için istediği yere kadar kullanmaya kalkmak” Butto’nun işine yaramadı. Yaramadığı gibi Pakistan’ı bugün dönüşü olmayan bir yola da soktu.

İşsizlerin sayısı tavana vurmuşken, halkın önemli bölümü yoksulluk sınırının altında yaşarken oy alabilmeyi sadece “çarşaf açılımına” bağlayanlar, fena halde yanılıyorlar!

Ekonomi batıyor, muhalefet nerede?

DÜN açıklanan rakamlar, Türkiye ekonomisinin yılın üçüncü çeyreğinde yüzde 0.5 oranında büyüdüğünü gösteriyor.

Buna artık ne kadar “büyüme” diyebilirseniz, o kadar büyüdü yani!

Dördüncü çeyrekte büyüme rakamının negatif olacağı da kesin gibi görünüyor.

Bu, eylül ayında sayıları 300 bin artan işsizler ordusuna yeni işsizlerin katılacağı anlamına da geliyor.

Şu anda Türkiye’de her beş gençten birisi işsiz!

Krizin etkileriyle önümüzdeki aylarda artacak işten çıkarmaları da hesaba katarsanız durum gerçekten vahim!

Dünyada işler iyi giderken, Türkiye ekonomisinin büyümesini “kendi başarısına bağlayan” Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, şimdi bu küçülmeyi ve işsizliğin artışını “küresel krize” bağlamak eğiliminde.

Bütün bu sürecin idare edilmesinde, kendi kararsızlığını, sorunu küçültmeye çalışarak hareket etmekte gecikmesini elbette çıkıp söylemiyor.

Böyle bir ortamda Türkiye seçimlere gidiyor.

Bu iktidardan kurtulmak için büyük bir fırsat var ama bunu kullanabilecek bir muhalefet gücü de ortalıkta görülmüyor.

Türkiye’nin şanssızlığı, Recep Tayyip Erdoğan’ın şansı haline geliyor.