HÜRRİYET

‘Uzlaşma hayali’ yine kısa sürdü

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Türban sorununu da çözeriz” çıkışının ardından gelen Başbakan Erdoğan-Kılıçdaroğlu görüşmesi (ayaküstü de olsa) birçok kişide iyimserlik duygusu yaratmıştı.

Sekiz yıldır bitmek bilmeyen siyasi kavgalarla, “Salı günü konuşmalarıyla” yorulmuş insanların, böyle bir umut içinde beklemeleri ve en ufak bir umut ışığından mutlu olmaları normal tabii. Ama hayaller her zaman gerçeklerle at başı gitmiyor. Nitekim Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, İstanbul’daki son nutku gerçeklerin yeniden görülmesini sağlamış olmalı.
Gerçek şu: Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, kişilik olarak da, ideolojik olarak da meseleleri uzlaşarak çözümlemeye eğilimli bir siyasetçi değil.
İki nedenle: Birincisi, gerilim ortamından besleniyor ve sekiz yıllık iktidarında hâlâ “mağdur” rolü oynayabilmesi bu gerilim ortamının sürmesine bağlı. Gerilim, kendi partisinin tabanını bir arada tutmaya yarıyor, partisine oy veren geniş kitlelerin dikkatinin belli bir çevredeki ani zenginleşmeye yönelmesini engelliyor.
İkincisi, demokratik kültürü buna engel. O “uzlaşarak” yönetmek değil “her şeyin tek hâkimi olarak” yönetmek istiyor. Bu yüzden, “Gel konuşup anlaşalım” önerilerine bugüne kadar hiç yüz vermedi, bundan sonra da vermeyecek.
Çünkü önünde sonunda bir gün iktidarda olamayabileceğini biliyor, o vakte kadar kafasının içinde ne varsa sadece onları gerçekleştirmek istiyor. Uzlaşarak, bunlardan taviz vermek istememesinin nedeni budur.

13 yaşında ‘rıza’ nasıl gösterilebilir?

MARDİN’de 13 yaşındaki bir kız çocuğuna defalarca tecavüz eden 28 kişinin ceza almadan paçayı kurtarmış olmasının gerekçesini dün Milliyet’te Gökçer Tahincioğlu’nun haberinden öğrendim.
Mahkeme sanıkların eylemini “zorla alıkoymadan”, “Kızın rızası vardı” şeklinde kabul edince sanıklar 7.5 yıllık “zamanaşımından” da yararlanarak ceza almadan kurtulmuşlar.
Tecavüzcülere hem cezaların alt sınırı uygulanmış hem de “mahkemedeki iyi halleri” dikkate alınmış!
Bir çetenin eline düşerek, erkeklere pazarlanan 13 yaşındaki bir kız çocuğunun “rızası olduğuna” nasıl karar verilebiliyor, anlayabilmem çok güç.
Çaresiz bir kız çocuğu, kaçıp kurtulma olanağı olmadığına göre kaderine razı olmayıp da ne yapacaktı?
Mahkemeye gelirken, takım elbise giymek ve sessizce oturup “iyi halden” yararlanmak böyle bir suçta toplum vicdanını rahatsız ediyor.
“İyi hal” sahibi insanın böyle bir suçta işi ne?
Birbirimizi kandırmayalım. Çok açık ki küçük kentlerde bu tür yargılamalar “mahalle baskısının” etkisinden kurtulamıyor, bu ilk örnek de değil.
Yargılama usullerini tarif eden kanunda bunu engelleyecek bir değişiklik şart.
Bu tür toplu tecavüz yargılamaları, mutlaka meydana geldiği yerden başka bir kentte yapılmalı.

‘İç tehdit’ kavramı kalkmalı

MİLLİ Güvenlik Siyaset Belgesi’nden “irtica” kelimesinin çıkarılacağı bildiriliyor.
Başka nelerin çıkarıldığını ya da ne tür yeni “tehditlerin” eklendiğini öğrenemeyeceğiz, çünkü belge gizli.
Hükümetin bilinmesini istediklerini öğreneceğiz, gerisini öğrenemeyeceğiz. “Demokrasi” buraya kadar! Batılı demokrasilerin hiçbirinde bu belge gizli değil oysa. Meselenin bir başka önemli boyutu ise “iç tehdit” gibi bir kavramın böyle bir belgede yer alması.
Sızan haberlerden anladığımıza göre “irtica” tehdit olmaktan çıkmakla birlikte başka “iç tehditler” yerinde durmaya devam edecek.
Normal bir hukuk devletinde olmayacak şey. Kendi sınırlarının içinde, kendi vatandaşlarınızdan kaynaklanan bir “tehdit” tarif edeceksiniz ve sonra devlet, o tehdidi bertaraf etmek için kendi vatandaşlarına karşı örgütlenecek! Ondan sonra gelsin “derin devlet” uygulamaları!
Hani artık böyle işler olmayacaktı, gerçek bir demokrasiye doğru ilerleyecektik?
Bir hukuk devletinde, vatandaşların devletin güvenliğine karşı işleyebileceği suçlar ve ona uygulanacak cezalar açıktır. Kanunlarda yazar, mahkemeler de o kanunlara göre cezalarını verir.
Devletin güvenlik güçlerinin işi de bu suçları takip etmektir. Kendi kafasına göre, kendi bildiği yollarla değil, kanunlarda yazıldığı şekilde!
Bu nedenle bir demokratik hukuk devletinde “iç tehdit” diye bir kavram olmaz.
“Kırmızı Kitap” madem “demokratik” hale geliyor, işe başlanması gereken yer burasıdır!