Medyada topuk tıkırtıları
Yanlış hatırlamıyorsam Ahmet Rasim’in bir yazısında okumuştum: Gazeteci dediğin her cebinden bir tomar kâğıt çıkan, saçı sakalı birbirine karışmış, buruşuk ceketinin yakaları yağlı, omuzları kepekli, simit-çayla karnını doyuran bir meslek erbabıdır. Temiz giyimli, iyi aile çocuklarının ocakta yeri yoktur!
Önceki gece Aydın Doğan Vakfı’nın 13. kez düzenlediği Genç İletişimciler Yarışması’nın ödül törenini izlerken bu sözler aklıma geldi. Kahkahalarla gülmemek için kendimi zor tuttum.
Bu yarışmanın ilk gününden beri ödül törenlerinde bulunuyorum. Bugün birlikte çalıştığım birçok genç meslektaşımla orada tanıştım. Her sene yarışmada ödül kazananlar arasında genç kızların sayısının giderek arttığını görüyorum.
Son yarışmada dağıtılan 150’ye yakın ödülün 90’ını kız öğrencilerin kazandığını söylersem ve birçok dalda birincinin kızlar arasından çıktığını da eklersem nasıl bir tabloyla karşılaştığım daha iyi anlaşılacak.
Bütün dünyadaki eğilimin Türkiye’yi de içine aldığını gösteren bir tablo bu. Medya, giderek kadınlar için daha çekici bir meslek alanı haline geliyor ve eskiden bir “erkek kalesi” olarak görülen gazetelerde topuk sesi, sigaradan kalınlaşmış erkek öksürüklerini bastırıyor…
Gidişattan herkes memnun
26 yıl önce benim mesleğe başladığım günlerde gazetelerde bırakın kadın yöneticiyi, kadın muhabir bile parmakla sayılabilecek kadar azdı.
Bugün geldiğimiz noktada Hürriyet, Radikal ve Posta’nın künyelerinde yazı işleri müdürleri olarak kadın meslektaşlarımızın adı yazılı. Milliyet ve Hürriyet’in haftasonu eklerini yönetenler de kadın meslektaşlarımız. Dergilerin ezici çoğunluğunun yayın yönetmeni ve yazı işleri müdürü de kadın. Çok yakın bir gelecekte kadınların sadece erkeklere aitmiş gibi görünen gazete genel yayın müdürlüğü koltuklarını da dolduracaklarını göreceğimize artık eminim.
Nostaljik duygularla eskiye bağımlı yaşayan bir bölüm meslektaşımızı ayrı tutacak olursak gazetelerdeki erkeklerin de bu durumdan şikâyetçi olmadıklarını biliyorum. Bizler de artık kendimize, hareketlerimize, söylediklerimize daha çok dikkat ediyoruz. Sadece erkeklerin çalıştığı işyerlerindeki önemli bir sorun olan uluorta küfür etme alışkanlığımızı terk etmiş olmaktan herkes memnun.
Kadınlar fark yaratır!
Bu eğilimin en önemli etkisinin gazetelerin yayın politikalarında görülmekte olduğunun da bir profesyonel olarak farkındayım. Eminim okuyucularımız da bunu giderek daha çok hissedecekler. Kadın duyarlılığının haberlerin ele alınışında, işlenişinde ve sunuluşunda yarattığı, yaratacağı farklar medyanın bugün eleştirilen birçok sivri yönünün de törpülenmesini sağlayacak.
Bir kız çocuk babası olarak bu beni ayrıca mutlu ediyor ama o hâlâ avukat olma fikrinde…
‘Erkek gibi’ yetiştirmek
Önceki geceki ödül töreninde aldığım notlardan birisi de Galatasaray Üniversitesi Müzikal ve Drama Kulübü’nün konseriyle ilgili. Başarılı bir konser veren koro 10 erkek, 22 kız öğrenciden oluşuyordu. Ailelerin erkek çocuklarını müzik, bale, tiyatro gibi sanatlardan uzak tutma çabalarının bir sonucu olmalı bu diye düşündüm.
Toplumumuz erkek çocukları, “erkek gibi” yetiştirmek konusunda yanlış bir fikre sahip. Erkek çocuklar sadece kazanma hırsı ve itiş kakışla büyütülüyor. Bir müzik aleti çalmayı bilen, iyi dans eden bir erkek çocuğun, basketbolda herkesi yenen bir erkek çocuktan ileride daha mutlu olabileceği gerçeği gözlerden kaçıyor.