Bir yılın ardından
Bir yılı daha geride bırakıyoruz. Tüm dünyada gazeteler, dergiler yılın son sayısını bir önceki yılın genel değerlendirmesine ayırıyorlar. O yıla damgasını vuran olayı ve yılın en çok konuşulan adamını belirliyorlar.
Posta da bugün kendi bakış açısına göre yılın olayını ve yılın adamını seçti.
Birinci sayfamızda bu seçimimizin sonuçlarını gördünüz.
Ben de sizlere bu seçimlerin arkasındaki nedenleri aktaracağım.
1995’de Türkiye’de yılın olayı sayılabilecek dört önemli olay vardı.
Bir tanesi ardı ardına gelen seller ve depremlerle Türkiye’nin tabiat karşısında yenik düşüşüydü.
Diğer ikisi ise 24 Aralık seçimleri ve Milli Takım’ın uzun yıllar hasret kaldığımız Avrupa başarısıydı.
Posta’nın yazıişlerini oluşturan arkadaşlarla birlikte tercihimizi Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne girişi için kullandık.
Evet, bize göre 1995’te yılın olayı Türkiye’nin Gümrük Birliği’ne girişiydi.
Türk boyları, tarihin ilk dönemlerinden beri batıya karşı ilerlemek için inanılmaz bir istek gösterdiler.
Batıya gitmek, batının bir parçası olmak arzusu, Türklerin “islamiyetin kılıcı” olmalarından sonra da değişmedi. Tam tersine bu isteğe bir de dini boyut kattı.
Bugünkü modern cumhuriyetimizin atası sayılabilecek Osmanlı devleti, esas olarak yüzünü batıya çevirmiş akıncı geleneğinin sonucunda kuruldu.
Akıncılık ve fütuhatçılığın modası geçeli çok oldu.
Ama Türklerin genlerindeki akıncılık ruhu hala yaşıyor. Artık yeni Türk akıncıları, ellerinde çantalarıyla dolaşıyorlar batı ülkelerinde.
Yarından itibaren Avrupa Topluluğu’nun ekonomik sınırları içinde daha rahat at koşturabileceğiz.
Bununla yetinmeyeceğimizi, bu birliğin siyasi sonuçlarını da hedeflediğimizi tüm dünya biliyor.
Gelecekteki modern Türkiye’nin yeri Orta Doğu değil, Batı Avrupa’dır.
Bu nedenle Gümrük Birliği’ne girişimizi yılın olayı olarak niteliyoruz.
Türkiye’de başarı kolayca ulaşılabilen bir şey değil.
Tek başına çalışmakla da başarı kazanılmıyor.
Gerçek ve kalıcı başarılara, çalışmayla elde edilen bilgilerin iyi bir takım organizasyonuyla birleştirilmesiyle ulaşılabiliyor.
Bunu bizlere bir kez daha öğreten adam Milli Takım’ın Teknik direktörü Fatih Terim oldu.
Bu nedenle tüm arkadaşlarla Yılın Adamı onurunu hiç tartışmaksızın Fatih Terim’e teslim etmeyi görev bildik.
Üstelik Fatih Terim, biz Türklere çok önemli bir başka şeyi daha öğretti.
İçimizden birisinin başarılarına da sevinebileceğimizi, onun başarısıyla gurur duyabileceğimizi de bu olay sayesinde öğrendik. Dilerim bunu hiç unutmayız.
1995’in biz Türkleri en çok sevindiren olayı da yine Milli Takım’ın Avrupa Şampiyonasında finallere kalmasıydı.
Türk-Kürt; sünni-alevi, islamcı-laik gibi toplumda zorla yaratılmış ayrılıklardan etkilenmeden, ortak sevinçler etrafında buluşabileceğimizin bilincine vardık.
Sezen Aksu’nun çok tartışılan “Işık Doğudan Yükselir” albümü, bir tesadüf eseri olarak Senirkent’teki sel felaketiyle eş zamanlı olarak piyasaya çıktı.
Albümün şarkılarından bir tanesi vardı ki, o gününün çok özel koşullarında ekran başında milyonlarca kişiye gözyaşı döktürttü. Hatta ertesi gün, Bosna’daki acı olaylarla ilgili bir haber nedeniyle Posta’nın birinci sayfa manşeti bile oldu.
Aşık Daimi’nin “Bu da gelir, bu da geçer ağlama”sı o günden beri dillerden düşmüyor.
Bu nedenle Yılın Şarkısı olarak Sezen Aksu’nun seslendirdiği “Bu da geçer ağlama”yı seçtik.
Ve galiba bu seçimimizle, 1996 için de bir mesaj vermiş olduk.
Bu millet yüzyıllardır ne acılar gördü, ne yıkımlar yaşadı.
Bugün ilk bakışta morallerimizi bozan, bizleri yılgınlığa sürükleyen siyasi-ekonomik tabloların bin beterini gördük, geçirdik.
Ama içimizdeki yaşama direncini, kazanma azmini, başarma arzusunu yüzyıllardır hiç yitirmedik.
En zor anlarımızda acımızı şarkılara döktük, ağladık, ama yenilmedik.
Şimdi başımız dik, yepyeni bir yıla daha adımımızı atıyoruz.
Biliyoruz ki, umudumuzun söndüğü en güç günlerden bile başımız dik çıkabiliyoruz.
Yeter ki yaşama sevgimizi yitirmeyelim.
1996’nın herkese mutluluk ve sağlık getirmesini diliyorum.