Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Çift dereceli polis meclisi

Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin birinci sınıfında ilk girdiğim ders siyaset bilimi dersiydi. Profesör Bülent Daver, o yılların efsane siyaset bilimcisi Fransız Maurice Duverger’yi pek severdi.

O gün derste Duverger’den naklen söylediği şu sözler hiç ak­lımdan çıkmadı: “Bir rejimin değe­ri, geniş ölçüde onu oluşturan kişi­lerin değerine bağlıdır. Bu kişilerin seçilme biçimleri, rejimin ana ka­rakterini belirler.”

Seçimlere girecek devlet me­murlarının görevlerinden ayrıl­mak için kendilerine tanınan süre dün mesai saatinin sonunda dol­du.

Hem önümüzdeki seçimler­de aday olacak kişilerin belirlenme usulleri, hem de milletvekili adayı olmak için görevlerinden ayrılan devlet me­murlarının isimleri, beni 22 yıl öncesine, SBFdeki ilk dersime geri götürdü.

Siyaset bilimcilerin yüzyıllardır en çok düşündükleri ve üzerine konuştukları konu, yönetenlerin sahip oldukları otorite ile yöneti­lenlerin hak ve özgürlüklerini bağ­daştırmak üzerinedir.

Bugüne kadar bu denklemi eşitleyebilen tek görüş de yönetenle­rin, yönetilenler tarafından seçil­mesi şeklinde ortaya çıkar.

Bunu sağlamanın da çeşitli yol­ları var. Yönetenleri seçmeyi doğ­rudan doğruya tek dereceli olarak yönetilenlere bırakan sistemlere demokrasi diyoruz.

Türkiye demokrasi ile yöneti­len bir ülke. Yani yöneticile­ri, yönetilenler seçiyor. Acaba öyle mi? Bu soruya evet cevabı vermek çok zor.

Bu seçimlerde karşı karşıya bu­lunduğumuz durum, yönetilenle­rin, daha önceden düzenlenmiş bazı listeleri onaylamasından iba­rettir.

Parti yönetimlerinin seçtikleri isimleri onaylamakla sınırlı­dır. Seçmenlerin, aday liste­lerini belirlemeyi bir kenara bıra­kın, o listeler arasında bir tercih oyu kullanmasına da imkan bıra­kılmamıştır. (CHP’nin bazı seçim çevrelerinde ön seçim yaparak hiç olmazsa kendisi açısından, Türkiye’nin belirli bölgelerinde gerçek anlamda demokratik bir seçimi gerçekleştireceğini de belirtmeliyim.)

Bu durumun, aday listelerine nasıl yansımakta olduğunu da şim­di hep birlikte görüyoruz.

Ön seçimli demokratik bir se­çim yapılmış olsaydı, bugün görev­lerinden ayrılıp birbirlerini çiğnercesine parti kapılarına koşan bü­rokratların çoğu koltuklarında otu­ruyor olacaklardı.

Onların yerine yıllardır partile­rin içinde çalışan, politika yapıp sivrilen isimler öne çıkacaktı.

Bugün hepsinin gönlü içişleri bakanlığı rüyasıyla pırpır eden em­niyet müdürü emeklilerinin hiçbiri ortada olmayacak, biz de emniyet örgütünün geçen yıllar içerisinde ne kadar da çok politikleşmiş olduğunu göremeyecektik.

Sizlere daha önceki bir yazımda artık askeri darbelerden polis darbelerinden korkmamız gerektiğini söylemiş­tim.

Öyle görünüyor ki, korktuğum şey seçim kılığına bürünmüş ola­rak gerçekleşmek üzere!