Köşe yazarları
Gazeteler çılgın bir promosyon yarışındalar. Sadece Sabah gazetesinde dün tam 14 tane kupon saydım. Buna rağmen Sabah’ın satışı bir türlü istenilen düzeye gelemiyor.
Şimdi bir de promosyonla artan maliyetler nedeniyle yaptıkları beşer bin liralık zamların etkisi de eklenince, bugün beğenmediğimiz tirajları bile mumla arayacakları kesin.
Gazetelerin tiraj bunalımının nedenlerini çok düşündüm. Bu kadar geniş kadrolara, hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan patronlara rağmen, acaba tirajlar neden artmıyor?
Ekonomist Dergisi’nin geçen haftaki sayısında ilginç bir araştırma yayınlandı. Ekonomist’teki arkadaşlar üşenmemiş ve oturup gazetelerdeki köşe yazarlarını saymışlar. Milliyet’te 51, Hürriyet’te 46, Sabah’ta 42, Zaman’da 32, Yeni Yüzyıl’da 47 tane köşe yazarı varmış.
Bu kadar çok sayıda iyi eğitilmiş, tecrübeli ve akıllı beyinin her gün yazdığı gazetelerin nasıl olup da satış sorunları yaşadığına şaşırdım.
Bir Pazar günü
Ve dün sabah, oturup köşe yazarlarını birer birer okudum. Okuduktan sonra gördüm ki kendisine gazetede bir köşe edinen aklına ne estiyse, oturmuş yazmış.
Amacım kimseyi eleştirmek, kimseyi yöneticilerine ve patronlarına ihbar etmek değil. Bu nedenler köşe yazarlarının isimlerini ve gazetelerini yazmayacağım. Onları kendilerini bilirler. Ve belki de gazetelerin oldukları yerde patinaj yapıp durmalarında, küçük de olsa sorumlulukları olduğunun bilincine varırlar.
Meleklerin cinsiyeti
Bir gazetemizde haftanın her günü yazan bir arkadaşımız, beş kişi bir araya gelip 26 porsiyon kebabı nasıl yediklerini anlatmış. Aç karnına sabah sabah böyle bir yazı okuyunca midem kalkmadı değil, ama arkadaşların aldıkları fazla kiloları vermek için daha sonra katlandıkları fedakarlıkları okuyunca da içim ferahladı.
Bir başka köşe yazarı, allah bağışlasın, eşini çok sevdiğini ve çok güzel bulduğunu, ona bir Volvo hediye ettiğini anlatmış. Sabahları işe sıkış tepiş otobüslerde gidip gelen okuyucularının bu yazıyla çok aydınlandıklarını düşündüm.
Bir diğeri, erkek arkadaşı ile sorunlarını anlattığı yazısında sevgilisine özel bir not yollamayı da ihmal etmemiş. “Geçen gece sen var mıydın, yok muydun, fark edemedim” dediği sevgilisinin kendisini terk edip etmediğini bilmiyorum. Onu da yarınki yazısında öğreneceğiz.
Çok iyi tanıdığım ve zekasına çok güvendiğim bir başka arkadaşımız, müdürünü öldürme planlarını anlatmış. Öteki mavi yolculuk anılarını.. Biri de üç-beş kuruş ucuza sebze-meyve almak için çırpınan insanların acıklı haline oturup gülmüş ve bunu bir mizah hikayesi olarak yazmış.
Bunları okuduktan sonra düşündüm. Acaba, gazetelerin satmamasında, Türkiye’nin dışında yaşıyormuş gibi davranan bazı arkadaşlarımızın yazdıklarının da bir payı var mı?
Doğrusunu isterseniz, cevabını bulmuş değilim. Gazetelerin köşe yazarlarının her gün oturup sadece insanlarımızın sorunları, mutsuzlukları ve başarıları ile ilgili yazı yazmaları gerektiği gibi katı bir düşüncenin sahibi değilim.
Ama galiba, bu arkadaşların hiç olmazsa her gün yazmak zorunda olmadıkları ve Türk okuyucusunu arada bir de olsa kendi hallerinde bırakmaları gerektiği konusunda, artık kesin bir fikre sahibim.