RADİKAL

Adaletin gönlü yok

 Türk demokratik sistemi güçler ayrılığı prensibine dayanıyor. Yargı bu güçlerden birisi. Ondan demokratik hukuk devletinin işlerliğini sağlaması, hukuku üstün kılması ve toplumda “adalet duygusunun varlığı”nı hissettirerek demokratik düzeni canlı tutması bekleniyor.

Ve ne yazık ki Türk adaleti son yıllarda ne hukuku üstün kılabiliyor, ne de toplum vicdanında adalet duygusunun varlığını hissettirecek davranışlarda bulunuyor.

Metin Göktepe cinayetinin, Gazi Olayları’nın, Manisa işkencecilerinin yılan hikâyesine dönen yargılama süreçleri bu görüşümü destekleyecek örneklerden sadece birkaçı.

Bunu söylerken yalnızca dün yargılamadan çekildiğini açıklayan hakimin davranışlarına dayanmıyorum.

İşin ta başından itibaren Türk adaleti, polis gözetimi altındayken işkence edilerek öldürülen bir vatandaşının katillerinin yargılanmasını kelimenin tam anlamıyla “gönülsüz” yürütüyordu.

Sorunu yalnızca Metin Göktepe olayı ile de sınırlı tutmamak gerek.

Bugünkü Radikal’de okuyacağınız bir başka haber, bir Türk vatandaşını karakolda döverek öldüren bir polis memurunun ancak dört yıl aradan sonra hakim karşısına çıkarılabildiğini gösteriyor.

Bu olayın ne siyasi bir boyutu var ne de çözülemeyecek kadar da karmaşık bir yapısı.

Sıradan bir adli suç için karakola düşen bir Türk vatandaşının poliste gördüğü kötü muamele sonucunda ölmesi, Türk adalet mekanizmasının kılını bile kıpırdatamıyor.

İşin ilginç yönü dört yıldır hakim karşısına çıkarılamayan söz konusu polis memurunun bir başka suç nedeniyle zaten hapiste yatıyor olması.

‘Ama savcılar, yargıçlar işi o kadar ciddiye almıyorlar ki, devletin elinde tutuklu bulunan bir polisin bile mahkemeye çıkarılması ancak tesadüflere kalıyor.

Manisa olayları ile ilgili yargılamada da benzer vurdumduymazlığı gördük. Yargılanan polisler adliyenin karşı köşesinde ellerinde telsizlerle beklerken, hiçbir güç onları mahkeme salonuna sokmayı başaramadı.

Bunu yalnızca bazı polislerin kendi meslektaşlarını koruma duyguları ile açıklamanın imkânı yok.

Dünyanın her yerinde olduğu gibi Türkiye’de de aynı meslek grubundaki insanlar birbirleriyle gizli -açık bir dayanışma duygusu içinde olabiliyorlar. Dolayısıyla Türk polislerinin de kendi meslektaşlarını suç işlemiş bile olsalar koruma içgüdüsüyle hareket etmesini yadırgamıyorum.

Ama savcıların ve yargıçların da kendilerini bu dayanışma duygusuna kaptırmalarını anlayamıyorum. Eğer savcılar ve yargıçlar yasaların kendilerine verdiği yetkileri kullanmakta tereddüt göstermeselerdi, zanlı polislerin adliyeye gelmeleri ve süratli, adil bir yargılamadan geçirilmeleri mümkün olabilirdi.

Türk adaletinin içine düşürüldüğü bu durumdan bir an önce kurtarılması, siyasi iktidarların yargıdan ellerini çekmelerine ve adalet mekanizmasının Türkiye’de tartışılamayan bir tabu olmaktan çıkartılmasına bağlı.

Radikal, bu konuda da üzerine düşeni yapmaktan kaçınmayacak.