Dünya Kupası için Fransa’ya gitmeden hemen önce radyoda bir program dinlemiştim. Bir dj, telefonda dinleyicileri ile konuşuyor ve bir anket yapıyordu. İki sorusu vardı. 1 – Patronunuzun kadın olmasını mı, erkek olmasını mı istersiniz? 2 -İşten eve dönünce soğuk su ile mi duş alırsınız, yoksa sıcak su ile mi?
Müzik aralarında izleyicilerin verdikleri yanıtları dinlerken herkesin büyük bir samimiyetsizlik içinde olduğunu, doğru söylemediklerini dehşetle fark ettim.
Birinci soruya yanıt veren erkeklerin tümü patronlarının kadın olmasını istediklerini söylüyorlardı. Kadınların da önemli bir bölümünün tercihi aynıydı: Kadın patron isterim.
İkinci soruya verilen yanıtlar da kadın erkek ayrımı olmaksızın istisnasız ‘soğuk duş almak isterim’ şeklindeydi.
Hepimiz biliyoruz ki çalışma hayatında kadınlara pek de tahammülü olmayan bir toplumuz.
Maço geleneklerimiz kadınlardan emir almayı özellikle birçok erkeğin içine sindirememesine yol açıyor. Hatta bu durumdaki kadınların da erkeklerden pek farklı olmadıklarını biliyoruz. Onlar da bir kadından emir almaktansa, bir erkekten emir almayı kendileri için daha uygun buluyorlar.
Hatta çalışma hayatındaki kadınların, daha üst mevkilere gelen kadınlardan neredeyse ‘hiç hazzetmedikleri’ de bilinen bir gerçek.
İkinci soruyla ilgili verilen yanıtlarla ilgili daha keskin görüşlerim var: Biz Türkler zaten yıkanmayı pek sevmiyoruz. Yıkandıktan sonra sokağa çıkılınca hasta olunacağına ilişkin toplumumuzda yaygın bir de inanç var. Yıkanmakla başı pek hoş olmayan bir ulusun fertlerinin katıldıkları bir ankette verilen yanıtların istisnasız ‘soğuk su’ şeklinde çıkması bana bir tek şey düşündürtüyor: Ankete katılanlar yalan söylüyorlar.
Bu görüşümü doğrulayan bir başka radyo programını pazartesi akşam üzeri Power FM’de Cem Ceminay’ın programında dinledim. Programın konuğu Hürriyet yazarı Serdar Turgut’tu. Programın bir bölümünde de telefonla bağlanan dinleyicilerle yapılan röportajlar yer alıyordu.
Cem Ceminay’ın gerçekten çok esprili bir şekilde hazırlattığı röportajlarda Serdar Turgut hakkında görüşlerini söyleyenlerin birleştikleri bir tek ortak nokta vardı: Serdar Turgut tarafsız bir yazardır ve bu özelliği nedeniyle kendisini çok beğeniyorum.
Serdar Turgut’u her gün düzenli olarak okuduğunu söyleyen bu vatandaşlarımızın da doğru söylemediklerine eminim. Ya Serdar Turgut’u söyledikleri gibi düzenli okumuyorlar ve ‘okumuyorum’ demeye utandıkları için kendilerince bir yazar için en uygun vasıf olarak gördükleri şeyi söylüyorlar, ya da okudukları yazarı anlamıyorlar.
Serdar Turgut için her şey söylenebilir. Seversiniz, sevmezsiniz, okursunuz, okumazsınız vs… Ama herhalde ona yapılabilecek en ağır hakaret de bu olmalı: Tarafsız Serdar! Zaten o da programda ‘ben tarafsız filan değilim yahu’ demek ihtiyacını da hissetti.
Peki insanlar kimliklerinin kimse tarafından bilinmeyeceği ve dolayısıyla verdikleri yanıtlar için asla suçlanamayacakları bir radyo anketinde neden olduklarından ve düşündüklerinden farklı davranmak ihtiyacını hissediyorlar?
Acaba Türkiye’de yapılan kamuoyu yoklamalarının acemi anketçileri ve araştırmacıları yanıltmasının nedeni bu mu?
Bu gerçekten merak ettiğim bir soru. Cevabını bilen varsa lütfen bana da yazsın.