YILLIK 2018

Büyük dönüşümün başladığı yıl

Televizyon dizisi Aşk – ı Memnu ile meslek hayatındaki ilk önemli çıkışını yapan oyuncu Hazal Kaya, 2017 yılının Kasım ayında Hürriyet’te yayımlanan söyleşisinde şöyle diyordu:

“Aşk – ı Memnu’yu bugün çekmek mümkün değil.”

Kaya’nın sözünü ettiği dizi Kanal D’de 4 Eylül 2008 ile 24 Haziran 2010 arasında yayınlandı.

O kadar da “eski” bir dizi değil yani.

Ama şunu söyleyebiliriz: O kadar eski değil, ama Yeni Türkiye’nin yeni şartlarına uyabilecek kadar da “yeni” değil.

Hazal Kaya, birçok siyasi gözlemcinin farkına varmakta çok geç kaldığı bir değişime işaret ediyor.

Bu dizinin yayınlanmaya başladığı dönem, AKP iktidarının kendini “dönüştürdüğü” dönemin de başına işaret ediyor.

Genel kabul gören olgu, AKP iktidarının iki ayrı döneminin var olduğu.

Birincisi 2007 erken genel seçimlerine kadar olan dönem.

Avrupa Birliği hedefinin canlı olduğu, Türkiye’de demokratikleşme umudunun canlandığı dönem.

2007 seçimlerinde yüzde 47’ye ulaşan oy oranı ile çoğunluğu elde edip, ardından Abdullah Gül’ü de Cumhurbaşkanı seçen AKP’nin ajandası, bugün FETÖ olarak tanımlanan cemaat ile birlikte Türkiye’yi değiştirmeye yöneldi.

Ama bu değişiklik 2007 öncesinde olduğu gibi demokratikleşme yönünde olmadı.

Tam tersine otoriter bir tek adam yönetimini hedef alan, toplumu İslami muhafazakar bir çizgide yeniden şekillendirme amacını da güden bir değişim ile karşılaştık.

Geride bıraktığımız 2017 yılı ise tek adam yönetimini öngören başkanlık sisteminin Anayasa referandumu ile kabul edilmesiyle bu geçiş döneminin sonu olarak kabul edilebilir.

2017 Anayasa referandumunun sonrası Türkiye açısından artık yeni bir döneme işaret ediyor. Yani AKP iktidarının üçüncü dönemine geçiş!

Bu yeni dönemde Cumhurbaşkanı, bir partinin genel başkanı olarak yürütme gücünü elinde bulunduracak.

Nitekim, daha Anayasa değişikliklerinin tüm hükümleri yürürlüğe girmeden (tümü 2019’daki Cumhurbaşkanlığı seçimi ile birlikte yürürlüğe girmiş olacak) bu hüküm uygulamaya konmuş bulunuyor.

Fetullahçı çetenin darbe girişiminin bastırılmasının ardından yürürlüğe giren Olağanüstü Hal uygulaması, Anayasa’nın ilgili bütün hükümlerinin ihlal edilmesi sonucunu doğuracak şekilde kullanılıyor ve Cumhurbaşkanı, parlamentoya rağmen bu sistemi tek başına yürütebiliyor.

TBMM’nin yetki alanına giren işler bile KHK’lar aracılığıyla yerine getirilip, yeni düzenlemeler yapılabiliyor.

Anayasa referandumu ile kabul edilen değişikliklerin bir diğer sonucu ise Türkiye’de artık yargı bağımsızlığından söz edilemeyecek oluşu.

Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi’nin 15 üyesinin 12’sini bizzat kendisi seçecek. Geri kalan üç üyeyi de başkanı olduğu partinin çoğunluğu ile Meclis’te belirleyecek.

Cumhurbaşkanı, bütün hâkim ve savcıları tayin edecek kurulun 13 üyesinden 6’sını bizzat seçecek. Geri kalan üyeleri de Meclis’te genel başkanı olduğu partinin oylarıyla belirleyecek.

Nitekim 2017 yılı bütün bunların hayata geçirildiği bir yıl oldu.

Yargı tamamen siyasi iradeye bağlı hale getirildi, HSYK kendi yönetmeliğine aykırı olarak hakim ve savcı atamaları yapmakta da beis görmedi.

Bunun sonucunda Anayasa Mahkemesi’nin kararını tanımayan, istinaf mahkemesi kararına uymayan alt derece mahkemeleri ile karşılaştık.

Anayasa değişikliği referandumunun bir diğer sonucu ise yerel kamu yönetimlerin tamamen siyasallaşması oldu.

Cumhurbaşkanı valileri, kaymakamları Cumhurbaşkanı olarak seçecek, belediye başkanlarını, partisinin yerel yöneticilerini parti genel başkanı sıfatıyla belirleyecek.

“Tek adam yönetimi”, tepeden aşağıya doğru böyle şekillenecek.

Yine aynı referanduma göre değişen Anayasa uyarınca, Cumhurbaşkanı, tek başına vereceği bir karar ile TBMM’yi feshedip seçime götürebilecek. TBMM’nin bunu yapabilmesi için ise en az 360 oy gerekiyor.

Oyların yüzde 50.01’iyle seçilen bir kişinin iradesi, seçmenin yüzde 100’ünü temsil eden Meclis’in üzerinde olacak.

Yeni sistemin Cumhurbaşkanı, Meclis tarafından denetlenemeyecek.

Herhangi bir konuda kendisinden hesap sorulabilmesi için partisinin çoğunlukta bulunduğu Meclis’in 5’te üçünün, yani 360’ının oyu gerekiyor. Bu, görev süresi bittikten sonra ortaya çıkan suçları için de geçerli.

Böylece Cumhurbaşkanları ömür boyu dokunulmazlık zırhına da kavuşmuş olacaklar.

Egemenliği kullanmanın en önemli aracı olan Bütçe Kanunu’nu Meclis kabul etmese bile Cumhurbaşkanı, eski bütçeyi kanundaki oranlarda arttırarak kullanabilir.

Böylece Anayasal bir düzenin en temel kurallarından biri olan “bütçe hakkı” da milleti temsil eden Meclis’ten, Saray’a geçmiş olacak.

2017 işte böylesine büyük bir dönüşümün başlatıldığı bir yıl olarak hafızalarımızda yer edecek.

————————