Tolstoy’un “nikâhlı eşi” Sofya ile arasının pek de hoş olmadığını biliyoruz.
Yani bu bir dedikodu sayılmaz, haber değeri de taşımıyor.
Toprağı bol olsun Tolstoy, insanlık tarihinin bütün büyük karakterleri gibi biz küçük insanların zaaflarına, eksikliklerine, komplekslerine de sahipti.
Yani “büyük adamdı” ama bu durum, “küçük adamın” sıkıntılarını yaşamasına da engel olmuyordu.
Nitekim eşi Sofya ile arasında eksik kalan bir şeyleri doldurmak üzere kızının piyano öğretmeniyle aşk yaşadığını da biliyoruz.
Sofya, Tolstoy ile ilişkileri hakkında şunu söylüyordu:
“Eğer kadınları yazdığı kadar iyi tanımış olsaydı, onunla çok mutlu bir hayatımız olurdu.”
Editörüm Yeşim, “kadınlara verilebilecek hediyeler ile ilgili bir yazı yaz” talimatını verdiğinde paniğe kapılıp, “en son saat kaça kadar vaktim var” diye sormamın nedeni de buydu.
Oysa ne kadar vaktim olursa olsun böyle bir konuda yazmak, bir tür ip cambazlığı yapmak gibi.
Dengeli olman gerekir, izleyicilere iyi bir şov da sunmalısın ve bunları yaparken düşmemelisin.
Erkeklerin ve kadınların yolları, şu ya da bu nedenle kesişebiliyor.
Her kesişmenin sonucunda insanın kendi “ruh ikizini” bulduğunu iddia edebilmek de mümkün değil.
Ayrıca şu da mümkün: Hayatınızın herhangi bir döneminde karşılaştığınız kadının ya da erkeğin “ruh ikiziniz” olduğunu da düşünebilirsiniz.
Zaman size bunun yanlış mı yoksa doğru bir yargı mı olduğunu gösterir.
Bir erkeğin ilgisi, bir kadına kaydığı anda başlayan bir yolculuk bu!
O andan itibaren o erkek için hayatın anlamı, kadının dikkatini çekmek, kendisini önce beğenmesini, sonra sevmesini, sonra da âşık olmasını sağlamak haline gelir.
Kur yapar, flört eder. Çiçekler gönderir, hediyeler alır.
Kadının meraklarını kendi merakları haline getirir. Kadın marka seviyorsa, bütün markaları herkesten önce o bilir, modayı takip eder ki bir şey kaçırmasın!
Kadın romantizmden hoşlanıyorsa en romantik odur, Rus romanlarından çıkan yakışıklı genç teğmenlere dönüşür birden. Şiirler ezberler, hülyalı gözlerle ufka bakar, bir yıldız kaysa önce o fark eder.
Kadın yemek yemeyi seviyorsa aşçı olur, kadın aklını zayıflık ile bozduysa önce o zayıflar, kadın kitaplara meraklıysa kitap kurdudur, elinde bir çanta kitapla dolaşır.
Hayatla olan bütün ilgisi, merkezinde o kadının olduğu bir evrenle sınırlanır.
Yani arkadaşlar bu kadar lafı ardı ardına yazmamın bir tek sonucu var: Hayatınızın kadınına ne armağan edeceğinizi sadece siz bilebilirsiniz.
Elbette şimdi Sevan’a gidip, yarı değerli renkli taşlarla süslü güzel bir hançer ya da kilit kolye alsanız buna hiçbir kadın itiraz etmez. Kredi kartı limitinizin bir itirazı olabilir ama.
Ancak ona yılbaşı armağanı olarak bir kart yazmaya kalkışmayın.
Tolstoy bile olsanız o karta yazacağınız sözlerin bir anlamı olmayacaktır.
Yani gördüğünüz gibi hayat, ihtiyaçlar ile isteklerimiz arasında geçer.
Yanlış hatırlamıyorsam ilkokulda Hayat Bilgisi dersinde böyle bir küme çalışmasının içinde olmuştum.
Ben de zaten o küme çalışmaları sırasında kendimi Fenerbahçe’nin santrforu olarak birbiri ardı sıra Galatasaray’a gol atarken hayal ettiğim için, çalışmaların çoğu aklımda kalmamış.
Hatırladığım şu ki ihtiyaçlarımız zorunlu, isteklerimiz zorunlu olmayan şeylerdir gibi bir ana fikri vardı.
“Hediye” bahsi, bu “zorunlu olmayan şeyler” kategorisi içinde çözümlenmeli diye düşünürüm.
Yani eşine yılbaşında güzel bir tencere seti alan adamın, ilkokulu benim kadar bile ciddiye almadığı sonucunu çıkarabiliriz buradan.
Onun için yılbaşında eşinize, buzdolabı, fırın, kızartma makinesi, fön, ütü, tencere gibi “ev işlerini hatırlatacak” şeyler almaya kalkmayın derim. Vileda filan sakın!
Hele hele bıçak setlerinden mutlaka uzak durun, şeytan doldurur Allah korusun!
“Zorunlu olmayan şeyler” ise genellikle cüzdanı zorlar.
Ama hayatınızın kadını için biraz fedakarlıktan nasıl bir zarar doğabilir ki?
Gustave Flaubert’in bir sözünü not etmişim. Rahmetli Adnan Benk, bir yazısının girişinde kullanmış bunu. Şöyle diyor:
“Olgunlaşmamış bir cümleyi alelacele söylemektense, it gibi gebereyim daha iyi!”
Flaubert’i mezarında ters döndürmek istemem ama “olgunlaşmamış bir cümle” yerine “düşünülmeden seçilmiş bir hediye” de diyebilirsiniz.
Cümle içinde kullanalım: Sevgilime, düşünülmeden seçilmiş bir hediye vereceğime it gibi gebereyim daha iyi!”
Şimdi diyeceksiniz ki “bu kadar tıraş ettin, sen ne hediye alıyorsun, hele onu söyle”!
Düşünüyorum!
————————
