t24.com.tr

Namusa emanet!

Arkadaşımız Cansu Çamlıbel, geçen hafta T24’te yayımlanan söyleşisinde Ümit Özdağ’a “o soruyu” sormamış olsaydı, Kemal Kılıçdaroğlu ile Özdağ’ın “namusuna emanet edilmiş” o protokolden haberimiz hiç olmayacaktı.

Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı seçiminin ikinci turunda kendisini desteklemesinin karşılığı olarak Özdağ’a üç bakanlık ile MİT Müsteşarlığı’nı vereceğine söz vermiş.

Sonra da bunu bir kâğıda yazıp imzalamışlar, her biri birer nüsha almış, geçtiğimiz haftaya kadar kimseye de söylememişler.

Kılıçdaroğlu, “protokol ikimiz arasında imzalandı, kamuoyuna açık değildi. İkimizin namusuna emanet edildi. Nokta” diye anlatıyor.

Bir tuhaf durum olduğunu söylemek zorundayım.

İki kişi kendi aralarında anlaştılar ve birbirlerine “namus sözü” verdilerse, bunu niye yazıp altını da imzalamışlar?

Bu durumda birbirlerinin “namusuna” esasen pek güvenmediklerini rahatça söyleyebiliriz ki haksız da sayılmazlar.

Nitekim Özdağ’ın verdiği namus sözü açıkta kaldı, gizli bir protokolü bizzat açık etti.

Öte yandan benzeri bir namus problemi Kılıçdaroğlu açısından da var.

Hayır, partide, kendi adına konuşma yetkisi verdiği kişiden bile gizlemiş diye eleştirmeyeceğim.

Bu ikisinin arasındaki bir sorun ve iki tarafın da bunu kendileri açısından problem olarak görmediklerini anladık. Tuhaf bir durum ama politikada oluyor böyle şeyler deyip, geçiyorum.

Hayır, ittifak ortaklarından bile saklamış diye de eleştirmiyorum.

Onlar, Kılıçdaroğlu’nun adaylığını desteklemek için borçlar hukuku kavramıyla zaten “gabin” yapmışlardı.

“Bir alışverişte, karşı tarafın durumundan (saflığından tutun da zor durumda olmasına kadar değişik sebepleri olabilir) istifade ederek aşırı kazanç sağlamak” diye tarif edebiliriz ve koalisyon ortakları kendi öz halalarını bile ikna edemediklerini bile bile adaylığına ses çıkarmamak için toplumdaki karşılıklarıyla oransız milletvekilliği alabildiler.

Burada temel mesele, politikacının kime karşı sorumlu olduğu konusu.

Ülkeyi yönetmeye talip olan politikacının temel sorumluluğu, oylarını istediği insanlara karşı olmalıdır.

Daha yola çıkarken seçmene başka, kapalı kapılar ardında başka konuşuyorsa, işte onun namusundan gerçekten şüphe etmek gerekir.

Nitekim, Özdağ bile bu namustan şüphe etmiş olmalı ki aldığı söz yetmemiş, bunu bir de yazılı olarak vermesini istemiş!

Kılıçdaroğlu için ne kadar acı bir son diye düşündüm.

Seçimi kaybettikten sonra adabıyla çekilmeyi bilseydi, toplumun bir bölümünün hafızasında saygın yerini koruyacaktı.

Seçmenini böyle kandırmamış olsaydı, kaybetmiş olmasına rağmen çekilmemesini “pişkinlik” olarak görüp, geçecektik.

Kendisinden önceki “pişkinler” gibi hafızalarımızda iyi bir yeri olmayacaktı ancak en azından politik namusundan kuşkulanmıyor olacaktık.

Ümit Özdağ’ın savunduğu fikirler belli. Bugüne kadar bu çizgisinde bir değişiklik de yapmadı.

İyidir, kötüdür diye yargılamıyorum sadece şunu söyleyebilirim ki Özdağ’ın savunduğu fikirler ve temsil ettiği ideoloji, Kılıçdaroğlu’nun kendisi ile ilgili olarak bizlerde yarattığı imaja çok yabancı, çok uzak.

Özdağ’ın cismen ve fikren Kılıçdaroğlu yönetiminin önemli bir parçası olacağını bilseydik, seçimde oy verir miydik?

Bilmiyorum, belki verirdik, belki vermezdik.

Davutoğlu’nun fikirleriyle de uyuşmuyorum, Akşener da bana çok uzak, buna rağmen oyumu Kılıçdaroğlu’na verdim.

Verdim çünkü önümüze koydukları “ortak politikalar mutabakat metni”, sınırları belirliyordu. Ve o hedeflere ulaşılması, demokrasimizin geleceği açısından önemliydi. En azından ben böyle düşünüyordum.

Oysa Özdağ protokolü gizli!

O gizlenen metnin, önümüze sunulan ortak politikalar mutabakat metni ile bir ilgisi de yok.

Kemal Kılıçdaroğlu, benim gibi düşünenleri resmen aldattı.

Sayımız azdır, çoktur bilemem. Aldatıldık.

Demek ki bizi kandırıyormuş. Bambaşka şeyler düşündüğü ve bambaşka şeyler yapmayı planladığı halde bizlere kendini farklı gösteriyormuş.

Bu namuslu bir politik tutum değildir.

Seçmenine verdiği sözleri böylesine kolayca unutan birisinin de “namus” bahsini hiç açmaması gerekir. Nokta!

————————————-

Biraz da gülelim!

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bir zoom toplantısında parti içi politikaları tartışan parti üyeleri hakkında şunu söyledi:

“Etik olarak rahatsız edici!”

—————————————

MHP’de “Mafya Hareketliliği”!

Organize suç örgütü “Şahinler” çetesinin lideri Sedat Şahin, 8 yılın ardından tahliye edilince ilk iş olarak MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi ziyarete gitti.

Sedat Şahin’in lideri olduğu suç örgütü, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün 2021 verilerine göre Türkiye’nin ikinci büyük organize suç örgütü ve 257 adamı var.

Bu rapor, Emniyet’in Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi’nin, Antalya’da 2021 yılının Mart ayında yaptığı Stratejik Araştırma Kurulu toplantısında açıklanmıştı.

O tarihten bugüne sayıda bir artış oldu mu, olduysa Emniyet’in bundan haberi var mı, bilmiyorum.

Ancak aynı yıl zamanın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun açıklamasına göre Türkiye içinde PKK’nın 189 silahlı adamı kalmıştı.

Şahinler örgütünün boyutlarını buradan ölçebilirsiniz.

Hatırlarsınız daha önce de bazı organize suç hükümlüleri Bahçeli’yi ziyaret etmişti.

Bunlardan Alaattin Çakıcı, Emniyet’e göre en büyük mafya. Aynı rapora göre 428 adamı var. Kürşat Yılmaz ise nispeten daha küçük bir örgüte liderlik ediyormuş, 58 adamı var.

Böylece Bahçeli’nin “altın listesine” Sedat Şahin de eklendi.

Cumhurbaşkanı, iktidar ortağı MHP’nin, mafya ile arasına mesafe koyamamasına ne diyor acaba?

——————————-