t24.com.tr

Okullar açılırken Bakan’ın derdi başka

Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin, geçen hafta Uşak’ta yapılan İmam Hatipliler Kurultayı’nda bir konuşma yaptı.

Böyle toplantılarda alkışla da coşup gaza gelinmesi ne alıştık sayılır; nitekim Bakan Tekin de bu gazla serbest uçuşa geçti.

İmam hatip okullarının, 70 yıldır Türk halkı, dünyadaki mazlum ve mağdur milletler için bir fikir ve umut birliği vadettiğini söyledi.

“Tefekkür yuvaları, ilim mektepleri niteliğindeki bu okullarımızı, bütün dünyaya evrensel alternatif bir model olarak sunma, bütün insanlığın hizmetine sunma vaktimiz geldi” dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan bu tipleri bulmakta ne kadar zorlanıyor bilmiyorum ama bugüne kadar değişik görevlere yaptığı atamalardaki isabete bakacak olursak, bunlardan el altında hayli çok olmalı.

Yusuf Tekin, Erdoğan’ın 21 yıllık iktidarında Millî Eğitim Bakanlığı görevine tayin ettiği dokuzuncu isim.

Kaba bir hesapla 2,5 yılda bir bakan değişmiş.

Erkan Mumcu ile başladı, Hüseyin Çelik, Nimet Çubukçu, Ömer Dinçer, Nabi Avcı, İsmet Yılmaz, Ziya Selçuk, Mahmut Özer ve Yusuf Tekin.

Bakanların iki ortak özellikleri var: İlk icraatları kendilerinden önceki bakanların yaptıklarını bozmak ve imam hatiplerin sayısını arttırmaya çalışmak.

Bu yıllar içinde çocuğunu bir üst okulun sınavına hazırlamak için didinen, her değişiklikle neye uğradıkları şaşıran velilerin neler çektiklerini biliyoruz.

Sonunda geldiğimiz yer, kendi ana dilini bile doğru dürüst öğrenemeyen, matematik, fizik gibi temel bilimlere tamamen uzak, ikinci bir dili öğrenme olanağına asla sahip olamamış çocukların ülkesi!

Çünkü bu iktidarın amacı, eğitim aracılığıyla Türkiye’nin insan potansiyelinin yükseltilmesi değil.

Meseleleri, eğitimi dinselleştirmek ve kendi siyasal İslamcı ideolojilerine nefer yetiştirmek.

Bu arada çocuklar bilgisiz kalıyormuş, umurlarında değil hatta belki bunu da özellikle istiyor bile olabilirler.

Eğitim düzeyi arttıkça AKP’ye oy verenlerin sayısının azaldığına dikkat çeken bir üniversite profesörü vardı, hatırlarsınız belki.

Prof. Dr. Bülent Arı, “Ben daha çok cahil ve okumamış tahsilsiz kesimin ferasetine güveniyorum bu ülkede. Yani ülkeyi ayakta tutacak olanlar, okumamış, hatta ilkokul bile okumamış, üniversite okumamış cahil halktır” demişti.

Erdoğan tarafından paylaşılmıyor olsaydı, bu sözleri söyledikten hemen sonra YÖK Denetleme Kurulu üyeliğine atanır mıydı?

Yeni Bakan Tekin de bu tiplerden.

Kafayı önce “karma eğitimi kaldırmak” görüşüyle kaldırmaya çalıştı ama belli ki yukarıdan gelen bir ses “acele etme” dedi ki sustu.

Ardından gelen icraatı liselerdeki din derslerinin saatlerini çaktırmadan arttırmak oldu. 2 saat zorunlu din dersinin üzerine bir saat de seçmelisi eklendi.

Son olarak da sınıf tekrarının yeniden getirildiğini öğrendik. Kim kaldırmıştı, hangi gerekçeyle kaldırmıştı, şimdi niye geliyor; bunu bilmiyoruz.

Çünkü otoriter rejimlerde bunun hesabını velilere ve öğrencilere vermeye gerek duyulmaz; ben yaptım, oldu temel düsturdur.

Bakan şimdi de imam hatip sayısını daha da arttıracaklarını söylüyor.

Oysa açıkça görülüyor ki veliler ve öğrenciler sınavsız öğrenci alan imam hatipler konusunda bakan ya da iktidar partisi kadar istekli değiller.

Boş derslikler, doldurulamamış kontenjanlar ve zorla imam hatibe gönderilen çocuklar eğitim hayatımızın bir başka gerçeği.

İmam hatiplere sürekli yatırım yapılırken, fen liseleri, güzel sanatlar liseleri ihmal ediliyor.

Buna zaman zaman dikkat çektiğim yazılardan sonra “imam hatip düşmanı” mesajları alıyorum ama unutmayın ki bu okullarda bile doğru dürüst bir eğitim verilemiyor.

Türkiye’de çocukların sınıf atlamasının tek yolu geçmişte iyi okullarda okuma şansına sahip olanlar için vardı.

Artık “iyi okul” parmakla gösteriliyor ve AKP iktidarı, kendi seçmeninin çocuklarını imam hatiplerin düzeysiz eğitimine mahkûm ederek ellerindeki tek şansı da alıyor.

AKP’nin Milli Eğitim Bakanları’nın ikincisi olan Hüseyin Çelik, geçenlerde Serbestiyet’te “Eğitim S.O.S. veriyor” başlıklı bir yazı yazdı.

Yazıyı onunla bitiriyorum:

“Bugün Millî Eğitim Bakanlığı’nın kurumsal hafızası olan binlerce yetişmiş eğitim yöneticisi, sonbaharda dökülen gazeller gibi ‘havuza’ dökülmüş durumda. Bu insanlar elini soğuk sudan sıcak suya koymadan, çoğunlukla da evde oturarak maaş alıyor. Son OECD Raporuna göre Türkiye’de eğitimden memnuniyet yüzde 21 ile dibe vurmuş durumda. Üniversite cephesinde durum daha da vahimdir. Üniversite sayısını arttırmamız gerekiyordu ve artırdık ama niteliği niceliğe kurban ettik.”

————————————–