T24 Yıllık 2024 için bu yazıyı yazmak üzere bilgisayarımı açmadan önce daha önceki yıllıklarda neler yazmışım diye eski defterleri karıştırdım.
Baktım tahminlerim tutmuş, yanılmamışım.
Bunu fark edince yüzüme küçük bir Mona Lisa tebessümü gelip oturdu.
Kendime bir aferin verip, ödül olarak bir kahve ısmarlamayı düşündüm ama öngörülerimin tutmasının benim başarım olmadığı da çok açık.
Öyle bir ülkede yaşıyoruz çünkü.
İçinde yaşamak zor olsa da tahmin edilmesi kolay bir ülke.
Deja – vu, an itibariyle yaşanan bir olayın, daha önce aynı yerde, aynı şekilde yaşandığı duygusuna kapılmak diye tanımlanıyor.
Bu ülkede en çok yaşadığımız duygunun bu olduğunu düşünüyorum.
Bunun temel nedeni aynı şeyleri yaparak hep farklı sonuçlar umut etmeye olan tutkulu bağlılığımız.
Nitekim bu yıl başında da aynı heyecanları yaşadık, yaşıyoruz.
Bir yıl bitip giderken, yeni yılın iyi şeyler getireceğine ilişkin bir ümit de yeşeriyor içimizde.
Oysa geçen yılbaşında da aynı şeyleri hissetmiştik, önceki yıl da daha öncekilerde de.
Onun için 2024 yılında Türkiye’yi nelerin bekleyeceği ile ilgili öngörülerimi yazacağım bu yazı için çok rahatım.
Ve doğrusunu isterseniz bu yazıdaki her konuda yanılıp, yerle yeksan olmak da en büyük dileğim.
Önümüzdeki yıl da geçmiş yıllarda olduğu gibi Türkiye büyük bir tehlike altında olacak.
Politikaya merak saldığım ilk gençlik yıllarımdan beri Türkiye bu tehlikeli dönemeci bir türlü dönemedi. Şaka değil, yarım yüzyıla varan bir süreden söz ediyorum burada.
Allah hepsine uzun ömür versin siyasi aktörlerde doğal bir seleksiyon olmaz ise geçmişte yaptıklarını, söylediklerini bitmek tükenmek bilmez bir döngü içinde tekrarlayacaklar.
Ciddi bir beka sorunu var çünkü ülkemizin.
Solcu, sağcı, dinci, laik demeden kime sorsanız ülke bir ip cambazı gibi çok ince bir ipin üzerinde yürüyor, her an düşebilir.
50 yıldır iktidar sahiplerinden en çok duyduğum şey milli birlik ve beraberlik meselesi.
Siyasi aktörler değişiyor, milli birlik ve beraberliğe ihtiyacımız hiç bitmiyor.
Hatta bu ihtiyacımız hep “bugüne kadar olandan çok daha fazla olması gereken” bir durum.
2024 yılında da böyle olacak. Milli birlik ve beraberliğe 2023 yılından çok daha fazla ihtiyacımız olacak ve bunu başaramazsak Türkiye ciddi bir beka sorunu yaşayacak.
Büyüklerimiz bu sorunu defedebilmek için ellerinden geleni yapacaklar tabii.
Savcılar, polis, hakimler, cezaevleri ne için var?
Polisin meydanı kapatmak için kullandığı bariyerler, Taksim Meydanı’nın bir köşesinde üst üste durmaya 2024 yılında da devam edecek.
Büyüklerimizin en büyük korkusu, günün birinde Taksim Meydanı’nda birilerinin toplanıp, birilerini protesto etmesi.
Bu yüzden polis tedbiri bu yıl da elden bırakmayacak, metronun Osmanbey, Taksim ve Şişhane istasyonları da “Avrupa’nın en çok kapatılan metro istasyonları rekorunu” ellerinde tutmaya devam edecek.
Yıllar içinde öğrendiğimiz şeylerden biri de “Türk ailesinin” son derece hassas bir bünyeye sahip olduğu gerçeği.
İktidar sahipleri bu konuyu mecburen es geçemiyorlar çünkü Allah muhafaza bir Netfilix dizisi bile insanlarımızın kitleler halinde eşcinselliğe geçmelerine yol açabilir.
Herkes eşcinsel olursa da emperyalist Batı’nın Türkiye’yi çökertme planının önünde engel kalmaz, al sana bir beka sorunu daha!
Zaten hepimiz biliyoruz ki “Türk’ün, Türk’ten başka dostu yok”!
Öte yandan hem bizim bizden başka dostumuz yok ama gel gör ki en büyük hainler de içimizden çıkıyor!
2024 boyunca “hainleri belirleme ve ifşa işleri genel müdürü” Devlet Bahçeli bu nedenle fazla mesai yapmak zorunda kalabilir.

Öte yandan 2024 hepimize zengin bir gelecek de vaat ediyor.
Neden derseniz, bu yılın mart ayında yerel seçim var, ondan.
Her seçimden önce Türkiye’de doğal gaz, petrol, altın gibi madenlerin bulunuvermesi de dünya metalürji ve maden mühendisliği literatürüne geçecek bir katkımızdır.
Mesela 2004 seçiminden önce Eskişehir’de milyar tonluk kömür rezervi bulunmuştu.
2007 genel seçimi öncesinde en çok bulunan maden rekoru doğal gaza aitti.
2009’da ülkenin dört bir yanından petrol fışkırıyordu.
“Yetmez ama evet” referandumu öncesinde bulunan ise muazzam bir altın madeniydi.
Geçtiğimiz yılki genel seçim kampanyası sırasında, Gabar Dağı’nda, rafineride işlem görmesine bile gerek kalmadan kamyona, traktöre doldurulunca motorları tıkır tıkır çalıştıran petrol keşfedilmişti.
Türkler duruyor, duruyor ve tam seçimlere iki ay kala yüzlerce yıldır üzerinde oturduklarını fark etmedikleri madenleri buluveriyorlar.
İster inanın ister inanmayın, bu iş böyle ve yerel seçim öncesi de farkına varmadığımız bir başka madenin keşfedileceğini göreceğiz.
Yazımı bitirmeden önce şunu da hatırlatmama izin verin, “Türkiye’de iyi şeyler de oluyor”!
Zaten bu herhangi konuda yapılacak bir eleştiriyi yanıtlamak için de elverişli bir araçtır.
Mesela, çocukların bir bölümünün okula aç gitmeleri ile ilgili durumu mu eleştirdiniz, şu yanıtı alırsınız: Memlekette hiç mi iyi bir şey olmuyor?
Bunun yanıtı elbette çok açık: “Memlekette iyi şeyler de oluyor”.
Mesela ekonomik krizin tavan yaptığı günlerde gazetelere plajda güneşlenen turist fotoğrafı basıp, “oteller doldu” haberi yayınlamak bunun bir örneğidir.
Adını ilk kez duyduğunuz bir CEO’nun, Türkiye’nin yatırım yapmak için en ideal ülke olduğunu anlattığı bir söyleşi de aynı işi görür tabii.
Bu yıl içinde de eleştirileri yüzünden dayak yemez veya hapse atılmazlarsa muhalif eleştirmenleri bekleyen bu olacak.
Kısacası bu ülke bir Brezilya dizisi gibi.
İzlemeye kaç bölüm ara verirseniz verin yeniden seyretmeye başladığınızda hiçbir şey kaçırmamış oluyorsunuz.
Oğlan hâlâ kıza içini açamamış oluyor, kız hâlâ zengini mi seçse, kalbinin sesini mi dinlese karar verememiş, solcu tabii ki hapiste, işleri tıkırında olan bir tek zengin müteahhit ve onun politikacı arkadaşları var.
Onun içindir ki deja – vu bu ülkenin vazgeçilmez, değiştirilemez ortak özelliği.
