OKSİJEN, T24 HAFTA SONU

Çakma mal iyi malı kovar

Önce yerel medyada yayımlanan şu haberi bilginize sunmak istiyorum:

“Alanya’nın Okurcalar Mahallesi’nde, turizm sezonunun beklenenin çok altında geçmesi nedeniyle zor günler yaşayan ve kirayı bile ödeyemeyen turizm esnafı ile markacı avukatlar arasında arbede çıktı. Jandarma eşliğinde denetim yapan marka vekili avukatlara tepki gösteren bazı esnaf ile denetim ekibi arasında tartışma çıktı. Tartışmanın kısa sürede büyüyüp kavgaya dönüşmesi üzerine jandarma havaya ateş açmak zorunda kaldı.”

Olay anında çekilmiş bir video da habere eşlik ediyor ve çarşıda bir koşuşturma ve bağırış çağırıştır gidiyor.

Videonun bize gösterebildiği kadarıyla az sayıdaki turist de bu “etkinliği” eğlenerek mi korkarak mı anlayamadığım bir şekilde izliyor.

Haberin devamından anlayabildiğim kadarıyla esnaf, “marka avukatları” diye isimlendirilen grubun “hem de kötü giden turizm sezonunda” markalarının hakkını aramalarına tepkili.

Aslında turizm sezonu iyi geçiyor olsa da tepki gösterecekleri de anlaşılıyor çünkü “millet bu işten ekmek yiyor” gibisinden bir gerekçeleri var.

Alanya’daki bu çarşıda izlediğim tabloyu Türkiye’nin önemli turizm merkezlerinin hepsinde görebiliriz.

Adına kısaca “çakmacı” denilen, çok bilinen markaların taklit ürünlerini satan mağazalar Alanya’dan Kuşadası’na, Bodrum’dan Marmaris’e kadar her yere yayılmış durumda.

Bilmiyorum hatırlar mısınız, geçimlerini büyük markaların reklam yüzü olarak ya da onların defilelerinde boy göstererek sağlayan top modeller Kate Moss ve Naiomi Campbell’in bile Bodrum’da “çakma çanta” alışverişi yaptıkları haberleri özellikle İngiliz gazetelerde yayınlanmıştı.

Kapalıçarşı’yı gezerken “çakma çanta ve kürk” alışverişi yapan ünlüler arasında Sarah

Jessica Parker, Martha Stewart ve Brezilya Milli Takım Teknik Direktörü Carlos Dunga da vardı.

OECD raporlarına göre Türkiye, “çakma ürün” pazarında Çin ve Hong Kong’un ardından üçüncü sırada.

Bu üçlüyü Singapur ve Birleşik Arap Emirlikleri takip ediyor.

Tüm dünyada bu pazarın 500 milyar dolara yakın olduğu tahmin ediliyor ki bu rakam toplam dünya ticaretin yüzde 2,5’una denk!

Son üç yılda Türkiye’nin bu pazardaki payı Çin ve Hong Kong aleyhine üç misline kadar büyümüş durumda.

3 yıl önce yüzde 4’lük paya sahipken, 3 yılda bunu 3’e katladı.

Son verilere göre global sahte ürün ticaretinin yüzde 12’si Türkiye’de gerçekleşiyor.

OECD araştırması, en çok sahteciliğin ayakkabıda yapıldığını gösteriyor.

Bunu giysiler ve deri ürünleri izliyor.

Sahte deri ürünlerin üretiminde en önemli merkezlerden birinin Türkiye olduğunun da vurgulandığı araştırmada, doğrudan ihracatın yanı sıra Türkiye’de üretilen korsan deri ürünlerin BAE üzerinden de tüm dünyaya gönderildiği belirtiliyor.

OECD araştırması sahte ürünler içinde giyim eşyaları kategorisinde Türkiye’nin Çin’in ardından ikinci sırada olduğunu ortaya koyuyor.

Çin korsan giysi ticaretinde yüzde 62 paya sahipken, Türkiye yüzde 12, Hong Kong yüzde 11 paya sahip. Bu üç ülkeyi, Vietnam, Bangladeş, Hindistan ve Endonezya izliyor.

Söz konusu araştırmanın gümrüklerde gele geçirilen mallar ve Alanya’da yapıldığı türden baskınlar sonucu ele geçirilen mallar üzerinden yapıldığını da belirteyim.

Yani diyeceğim şu ki gerçek pazar, tahmin edilenin çok daha ötesinde bir büyüklüğe ulaşmış olabilir.

Tescilli Markalar Derneği’nin açıklamasına göre, Türkiye’nin deri, aksesuar ve konfeksiyon pazarı 3 milyar dolar civarında. Yine derneğin açıklamasına göre pazarı 100 aile kontrol ediyor.

Türkiye “çakmacıları” bir yandan kendileri üretim yaparlarken diğer yandan Çin ve Hong Kong’dan ithalat da yapıyorlar.

Bunu da çarşıları gezerken çıplak gözle bile anlayabilmek mümkün.

Çantaları bazı kadınları “çıldırtacak kadar gözde” olan bir markanın 25 cm.lik modeli gerçek hayatta 10 bin Euro’ya kuyrukta bekletirken, sahtesini kalitesine göre 500 Dolar ile 2000 Dolar arasında bir fiyata alabilmek mümkün.

Şu kadarını söyleyeyim ki çok profesyonel bir göz olmadıkça 1500 – 2000 dolarlık bir çakma çantayı, gerçeğinden ayırabilmenin mümkün olmadığı da iddia ediliyor.

Baktığınız zaman bu da çok yüksek bir fiyat gibi görünüyor ama bekleme listesine yazılarak alabileceğiniz (ki bazı kişiler listeye bile yazılmaya değer görülmüyorlar) gerçeğinin 10 bin Euro’nun üzerinde fiyata alıcı bulabildiğini de ekleyeyim.

Hatta “kutusundan çıkarılmamış ikinci el” pazarında gerçeğinin, mağazadakinden yüksek fiyata satılabildiği de biliniyor çünkü bazı kadınların listeye yazılıp, beklemeye tahammülleri de yok!

Bu da paranın sokakta sel olup aktığı Monaco gibi yerlerde bu tür ikinci el mağazalarının bile bekleme listesi olduğu söyleniyor, anlatanların yalancısıyım, kendim görmedim.

Türkiye’de bu işin çivisinin biraz yerinden oynadığını da söyleyebilirim.

Bir yandan gecesi bilmem kaç bin dolarlık oteller inşa edip, diğer yandan, kasabaların çarşılarını çakma ürünlerle doldurmak tuhaf.

Evet paralı turist de çakma ürün satın almaya bayılıyor olabilir ama bunun kentlerin çarşılarının karakterini bozduğunu da görmek lazım.

İstanbul’un tarihi Kapalı Çarşısı’nın ana caddesi bile bu tür ürünlerle dolmaya başladıysa sorun var demektir.

Bununla mücadele etmesi gereken sadece Gümrük Bakanlığı ve markaların avukatları değil, doğrudan doğruya tarihi dokuyu korumakla görevli olan Kültür ve Turizm Bakanlığı da olmalı.

Bodrum’da, Marmaris’te, Alanya’da çarşıyı gezerken başka bir tek şey bulabilmeniz mümkün değil.

Saatlerden tutun da çantaya, ayakkabıya, mayoya hatta eşarba, battaniyeye kadar!

Türkiye ile Yunanistan arasındaki fark da burada ortaya çıkıyor.

Yunan adalarında da elbette çakma ürün talebi var ve bunları satan dükkanlar da bulunuyor ama çarşıları gezerken Yunan tasarımcıların ürünlerinin satıldığı mağazaların sayısının çakmacılardan fazla olduğunu görebilirsiniz.

Buna karşılık tekstil ve kuyum ülkesi Türkiye’nin turistik merkezlerinin çarşılarında Türk tasarımcılarının ürünlerini satan bir mağaza ara ki bulasın.

Sahte ürün almak istemeyen ve para harcamayı seven turistin yapacağı tek şey alışveriş merkezlerine gitmek.

Ya da Bodrum Mandarin örneğinde olduğu gibi çözüm otelin içine bir alışveriş merkezi kondurmak şeklinde ortaya çıkabiliyor.

Temel iktisat prensibini unutmayalım: Kötü para, iyi parayı kovar.

Kötü mal da aynı şekilde iyi malı kovar.

Bunun sonucu kötü turistin, iyi turisti kovması olarak ortaya çıkar ki büyük turizm merkezlerimizde bunun sonuçlarını yaşıyoruz.