GENEL

Bir de “bu işi” bilmeseydi halimiz ne olurdu?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz hafta Azerbaycan’dan dönerken dekoru tamamlasınlar diye uçakta bulundurulan gazeteci süsü verilmiş maiyet memurlarına ekonomi ile ilgili açıklamalar yaptı.

Aradan bir hafta geçti ama öyle bir şey söyledi ki gönlüm Trump Anlaşması’nın gölgesinde kalmasını istemedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Eylül ayında enflasyonda görülen artış nedeniyle yüreklere su serpti! (Nasıl? Cümlenin böyle bitmesi biraz gayret edersem uçakta bir koltuk kapabileceğimin bir işareti olabilir mi acaba?)

Cumhurbaşkanı “Biz bu işi (enflasyon mücadeleyi) biliyoruz; Türkiye ekonomisi, hiç endişe etmeyin, güçlü temeller üzerinde yükseliyor” dedi.

Orada da durmadı: “Geçmişte bu mücadeleyi biz başarıya ulaştırdık. Bugün yine biz ulaşırız. Çünkü biz bu konuda deneyimliyiz. Bu işi biliyoruz ve bundan nasıl sıyrılırız, bunun gayreti içerisindeyiz.”

Doğrusunu isterseniz bu sözlerini okuduğum gün diş tedavisinden yeni çıkmıştım ve sırtımdan aşağıya doğru süzülen soğuk terin hangisinden kaynaklandığına karar verememiştim.

Çünkü Cumhurbaşkanı en son “ben bu işi bilirim, iktisatçıyım” dediğinden beri ekonominin başına gelenler pişmiş tavuğun başına gelmemiştir!

Bu sözlerinin ardından “nas var nas, sana bana ne oluyor” diyerek iktisat teorisine büyük katkısını açıkladığı gün (faiz sebep, enflasyon sonuç teorisi) 1 ABD Doları almak için 18 lira 35 kuruş yeterli oluyordu.

“Biz bu işi biliyoruz” dediği gün ise aynı Amerikan Dolarını alabilmek için 41 lira 62 kuruşu gözden çıkarmak gerekiyordu.

İki cümle arasındaki 3 yıl 10 aylık sürede hiçbirimizin geliri bu kadar artmadı.

En zenginimiz bile bu iki cümle arasında geçen sürede fakirleşti; tünelin ucunda da ışık görünmüyor.

Çünkü Cumhurbaşkanı her ne kadar “biz günü kurtaran değil, geleceği inşa eden bir program yürütüyoruz” dese de ortada yürüyen başı sonu belli bir program filan yok.

Açıklanmış bir orta vadeli program var ama o da zaten çoktan hikâye olmuş durumda.

Dün Büro Emekçileri Sendikası’nın bir araştırması yayınlandı.

Buna göre 4 kişilik bir memur ailesinin aylık minimum gıda harcaması (açlık sınırı) 37 bin 287 lira.

Yoksulluk sınırı ise 92 bin 378 liraya yükseldi. Yoksulluk sınırı, giyim, ulaşım, konut, eğitim, sağlık ve zorunlu ihtiyaçların toplamını ifade ediyor.

Ekonomik koşullardan yakınanlar sadece işçi, memur ve çiftçiler değil. Sanayici de hayatından bezmiş durumda.

Polat Holding Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Polat, yüksek enflasyon, düşük kur ve artan maliyetlerin üretim ve ihracatı durma noktasına getirdiğini söylüyor.

Polat’a göre sanayici belirsizlik içinde, geleceği öngöremediği için ne yatırım yapabiliyor ne üretim.

Nitekim

Kiğılı Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Kiğılı, “devlet hazır giyim ve tekstili gözden çıkardı. İş öyle bir noktaya gidiyor ki üretici bulmakta sıkıntı çekeceğiz. Bizi bekleyen felaket bu. 6 ay sonra üretim duruyor” diye anlatıyor.

Büyük tekstil şirketlerinin fabrikalarını Mısır gibi ülkelere taşıdığı haberlerini de hatırlıyorsunuzdur.

Bu ihracat düşerken, işsizlik de artacak demek.

Ama yüreğinizi serin tutun, Cumhurbaşkanı açıkladı ki bu işi biliyor!

Düşünün, bir de bilmiyor olsaydı halimiz ne olurdu?

————————-