Genelkurmay Başkanlığı’nın, FP lideri Recai Kutan’a yanıtı öyle görünüyor ki önümüzdeki günlerin siyaset gündeminde önemli bir yer işgal edecek.
Hatırlayacaksınız önceki gün Recai Kutan “İrtica brifinglerinde bu örgütten söz edildi mi? Balans ayarı yapanlar tankları Sincan yerine Hizbullah’ın üzerine neden sürmedi?” diye sormuştu.
Dün de Genelkurmay Başkanlığı, Kutan’a yanıt verdi. Oldukça sert bir üslupla, “Bu tür açıklamalarda bulunan zihniyetin temsilcileri, Türkiye’deki irticanın kaynağı ve bu seviyeye ulaşmasında en büyük pay sahibi olanlardır. Bu zihniyeti temsil eden siyasi partiler, bugüne kadar Anayasa Mahkemesi tarafından üç defa kapatılmıştır” denildi. 
Her iki açıklamanın da en hafifinden diplomatik bir dille ‘talihsiz’ olduğunu söyleyebiliriz.
Her şeyden önce Recai Kutan’ın Hizbullah’ın Güneydoğu’daki terörle mücadele sırasında ordunun kanatları altında güçlendiğini ihsas eder mahiyetteki sözlerine gerekçe olarak öne sürdüğü bilgiler doğru değil.
Kutan, salı günkü Radikal’de yayımlanan haberi okumuş olsaydı 28 Şubat süreci adı verilen dönemde düzenlenen Genelkurmay brifinglerinin önemli başlıklarından birinin Hizbullah olduğunu da hatırlayacaktı.
Ayrıca Sincan’daki irticai kışkırtma gecesinin Hizbullah gölgesinde, İran desteğinde yapıldığını hatırlamak için de üç yıl öncesinin gazete kupürlerine göz atması yeterliydi.
O gece başrolde olan İran Büyükelçisi’nin ve eski Sincan Belediye Başkanı’nın sözlerini burada tekrarlamaya gerek yok. Televizyon muhabiri Işın Gürel’in yerlerde sürüklenerek dövüldüğü sahneler de hâlâ gözlerimizin önünde. Yoğunlaşan Hizbullah eleştirileri üzerine o zamanki RP Milletvekili Şevki Yılmaz’ın gururla ortaya atılıp kelime oyunlarından da yararlanarak “Ben Hizbullah’ım” dediğini de Kutan unutmuş olabilir ama biz hatırlıyoruz. 
Öyle görünüyor ki tankların Sincan’da bir geçit yapmasına yol açan ve Türk demokrasisini bir kez daha askeri bir müdahalenin eşiğine getiren olayların asıl failleri hâlâ akıllanmamışlar. 
O dönemde de deneyip sonuç alamadıkları tırmandırma ve çatışmaları keskinleştirme politikasından hâlâ medet umuyorlar. 
Parlamentoda grubu bulunan bir siyasi partinin liderine düşen görev bu tür kuşkuları varsa bunun TBMM tarafından araştırılmasını sağlamaktır. 
Öte yandan Genelkurmay’ın açıklamasına hâkim olan üslubu, demokratik bir hukuk devletinde yadırgamamamız da mümkün değil. 
Şu anda Anayasa Mahkemesi’nde Fazilet Partisi ile ilgili olarak yürümekte olan bir dava var ve böyle bir ortamda eski parti kapatmaların hatırlatılması ve bir tür siyasi polemiğe girilmesi de demokratik geleneklerle bağdaşmıyor. 
Türk Silahlı Kuvvetleri, Hizbullah’ın terörle mücadele sırasında kollandığına ilişkin kendisine yönelik iddiaları daha önce yaptığı bir açıklamayla reddetmişti. Ancak Hizbullah’ın o dönemde bazı kamu görevlileri tarafından açıkça kollanma şeklinde olmasa bile en azından göz yumularak büyütüldüğü gerçeği de 2 bine yakın faili meçhul cinayet dosyasıyla birlikte önümüzde duruyor. 
Sorun devletin bazı organlarıyla ya da mensuplarıyla bu tür suç örgütlerinin zaman zaman işbirliği içine girdikleri dönemi tümüyle aydınlatmak ve varsa sorumluları hızla cezalandırmakla çözülebilir.
Karşılıklı demeç düelloları ile değil.
