Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Artık bir plan üzerinde konuşalım

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, “Kürt Açılımı”ndan söz ettiğinden beri karşılaştığım herkese soruyorum: Bu sorunun eski yöntemlerle çözülebileceğine inanıyor musunuz?

Aldığım yanıt ortak aklın hep aynı olduğunu gösteriyor: Bu sorun eski yöntemler ile çözülmüyor, başka yollar denemek gerekir. Kimsenin “Kan akmaya devam etsin” dediğini de duymadım.

25 yıldır süren bu kanlı sürecin sonunda hepimiz sorunun demokratik ve barışçı bir şekilde çözülmesi noktasında birleşmiş bulunuyoruz.

Sonrası ile ilgili olarak söylenenler de birbirine çok yakın: Türkiye’yi bölünmeye götürecek bir sürece yol açmasın!

Herkesin “bölünmeye yol açmayacak süreç” dediği şey de birbirinden farklı.

Ama bu farklılık bile “demokratik çözüm” gibi ortak bir yerde buluşabiliyor, bunu unutmayalım.

Elbette benim küçük anketimi genelleyebilmek mümkün değil.

Ancak şu çok açık olarak görülüyor ki Türkiye’de bu konunun konuşulması için, çözüme yönelik demokratik adımların atılabilmesi için uygun bir toplumsal iklim var.

Onun için bu noktada gevezeliği bırakıp, bir plan üzerinde konuş-mamız, tartışmamız gerekiyor.

Bu da hükümete düşen bir görev: “Açılım” var diye ortaya çıkıp, “arama toplantıları” tadında “çalıştaylar” düzenlemek yetmiyor. Hükümet, planının hiç olmazsa ana hatlarını açıklamalı ki bir yere varabilelim.

Ve DTP’nin de bu iklimin bozulmasına yol açacak şımarıklıklar yapmaktan vazgeçmesi gerek. Ne zaman bir DTP sözcüsü çıkıp, bir şeyler yumurtlasa hava bozuluyor.

Hükümetin, planını açıklamakta gecikmesi bunu kalıcılaştırıyor.

 Belgeyi kim, neden üretti?

 BASINA “AKP’yi ve Fethullah Gülen’i bitirme planı” olarak yansıyan, fotokopi belge ile ilgili dosya, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından “görevsizlik” kararıyla Ankara’ya gönderildi.

Dosyanın İstanbul’a gelmiş olması, belgenin Ergenekon Soruşturması kapsamında değerlendirilmiş olmasından kaynaklanıyordu. Şimdi dosya Ankara’ya iade edildiğine göre, Ergenekon savcıları, belgenin “gerçek olmadığı” yönündeki Genelkurmay Askeri Savcılığı’nın görüşüne katılıyorlar demektir.

Nitekim Ankara’daki soruşturma artık “gerçeğe aykırı belge düzenlemek” suçlaması ile sürdürülecek.

Yani günlerce üzerinde tartıştığımız, Genelkurmay Başkanı’nın basın toplantısı düzenlemek zorunda kaldığı belge “uydurulmuş” bir şeymiş!

Genelkurmay Başkanlığı’nın o tarihte yaptığı soruşturmayı “üzerini örtüyorlar” diye eleştiren, belgenin gerçekliğinden son derece emin olarak yorum yapanların, şimdi ne diyeceklerini çok merak ediyorum.

Verdikleri demeçlerle ortalığı ayağa kaldıran iktidar partisi yöneticilerinin de bundan bir ders çıkarmış olduklarını umalım.

Şimdi görev Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na düşüyor.

Bu belgeyi kimin ürettiğinin ve hangi amaçla dosyaya konulduğunun bulunması gerekiyor.

Sadece o da yetmez, kimlerin bu belgeyi medyaya servis ettiğinin de açığa çıkarılması gerekiyor ki yaratılacak kargaşa ortamından kimlerin çıkarı olduğunu ve neyi amaçladıklarını öğrenelim.

Kimin Silahlı Kuvvetler ile hükümeti karşı karşıya getirmek istediğini öğrenmek, herhalde öncelikle hükümetin de işi olmalı!

 Gözü yaşlı beyler, bunu da görün!

 DÜN Hürriyet’in internet sitesinde bir fotoğraf yayımlandı. İzmit’te Irak tarafından yaptırılan deprem konutlarını lojman olarak kullanan bürokratlar ile evlerinden çıkmak zorunda bırakılan depremzedeler arasında geçen bir tartışma sırasında çekilmiş bir fotoğraftı bu.

İleride Marmara depreminin yıldönümlerinde, tıpkı o acı anın fotoğrafları gibi hafızalarda yer edecek, gazetelerde yayımlanacak bir fotoğraf.

Türkiye’de, devlet idaresinin vatandaşın dertleri ile ne kadar ilgili olduğunu gösterecek bir fotoğraf.

Depremden zarar görenler için yaptırılan 230 konutun 80’i şu anda yerel bürokratlar için lojman olarak kullanılıyor.

Bu karar değiştirilmez ise yakında geri kalan depremzedeler de evlerinden atılacaklar.

Sadece depremin yaralarını sarmak için ödediğimiz vergiler bile, o insanların evlerinden atılmamalarını talep etmemiz için yeterli.

Üstelik evlerinden atılmakla kalmıyorlar, bir de haklarını aradıkları için polis tarafından tekme-tokat dövülüyorlar.

Geçtiğimiz hafta sonunda içlerinden birinin, polis tarafından bir çöp kutusuna nasıl atılmak istendiğini de gördük.

Ne Ankara’da, ne Kocaeli’nde devlet bu insanların sesini duymuyor, görmezden geliyor.       

Başbakan’ın bir konuşmasında bile gözleri yaşaran AKP’liler, bu insanları görünce vicdanlarında hiç mi kıpırtı hissetmiyorlar?