Aynı iş için iki kere ödeme yapılmaz
BELEDİYELERİN sokak aydınlatmalarından kaynaklanan borçlarını ödememelerinin enerji alanında faaliyet gösteren KİT’lerin nakit akışını bozmalarından kaynaklanan sorunu çözmenin yolu bulunmuş: Vatandaşların elektrik faturalarına aylık 1-1.5 YTL düzeyinde bir ekleme yapmak!
Yani belediyelerin görevlerini yerine getirmemenin cezasını bir kez daha vatandaşlar ödeyecekler.
Değişik isimler altında doğrudan doğruya belediyelere giden dünyanın vergisini ödüyoruz.
Bu vergileri ödüyoruz ki belediyeler hizmetlerini doğru düzgün yapsınlar. Sokakları temiz tutsunlar, aydınlatsınlar, çöpleri zamanında alsınlar vs.
Ayrıca genel bütçe için ödediğimiz vergilerden de belediyelere pay ayrılıyor. Bu payın ayrılma nedeni de bu: Vatandaşa hizmet etsinler:
Ve şimdi zaten para ödediğimiz bir hizmeti alabilmek için bir kez daha para ödememiz isteniyor.
Gazetelerdeki haberlerden anlaşılıyor ki teklif Bakanlar Kurulu’nda da görüşülüp karara bağlanacakmış.
Bakanlar Kurulu eğer bunu kabul ederse önerim şudur: Belediyelere ödediğimiz vergilerden yıllık 12-18 YTL tutarında indirim yapılması!
Dobular ülkemize mi göç etti?
DOĞU Yeni Gine’nin güney sahillerinin açıklarında yer alan kıraç volkanik adalarda yaşayan bir halktan sizlere daha önce söz ettiğimi hatırlıyorum.
Antropolog Ruth Benedict tarafından 1934 yılında keşfedilen bu halk “Dobular” olarak biliniyor.
Dobular, mutlu olmanın başkalarının lanetini üzerine çekeceğine inandıkları için gülmezler.
Bütün kin ve nefret, donuk bir memnuniyetsizliğin arkasına gizlenir. Bu çok derinlere kök salmış bir kuşkuculuk doğurur.
Paranoya bütün toplumun ortak standardı halindedir, her tutum ve davranış bir komplonun habercisidir.
Kuşkucu ve paranoyak bu halkı yeniden hatırlamama neden olan şey, Radikal’de okuduğum bir haber oldu.
Milli Piyango’nun bu ay piyasaya sürdüğü “kazı kazan” biletlerinin üzerinde bir Türkiye haritası var.
Biletin kazınacak bölümü de Doğu Anadolu üzerine denk geliyor.
Ve bileti kazıyınca ne oluyor? İkramiye kazanayım derken, Türkiye’yi bölmüş oluyorsunuz!
Habere göre Denizli’deki bazı parti ve sivil toplum kuruluşları bu nedenle ayağa kalkmışlar.
Soruşturma açılmasını, “ülkenin doğusunun kazınmasını sağlayarak vatanın bölünmesini planlayanların” cezalandırılmasını istemişler.
Haberi okurken şunu düşündüm: Bir “kazı kazan” biletiyle bile vatanın bölüneceğine inanıyorsak, bu ülkeyi nasıl bir arada tutabileceğiz? Bu konuda bu kadar zayıf olabilir miyiz?
Bakan Bey’in hassas olduğu kelimeler!
ÇEVRE ve Orman Bakanlığı’nda personele dağıtılan bir bildirinin kopyası, bir süredir internetteki e-posta zincirlerinde dolaşıyor.
“Sayın Bakan’ın hassasiyet gösterdiği kelimeler” başlıklı bu duyuruda günlük konuşmalar ve resmi yazışmalarda bazı kelimelerin kullanılmaması isteniyor ve “uygun karşılıkları” belirtiliyor.
Listeye bakınca görünen şu: Bakan Bey, Türkçeye yerleşmiş ve yaygın olarak kullanılan öz Türkçe kelimelerden hoşlanmıyor, yerlerine eski dildeki Arapça ve Farsça karşılıklarının kullanılmasını istiyor.
“Amaç” yerine “maksat, gaye”, “boş” yerine “münhal”, “etki” yerine “tesir, “ödül” yerine “mükáfat”, “yaşam” yerine “hayat”, “yetki” yerine “salahiyet”, “sözleşme” yerine “akit” gibi kelimelerin kullanılmasını istiyor.
Liste bir hayli uzun olduğu için buraya aktaramıyorum.
E-posta ile bana ulaşan metnin doğruluğunu araştırmak için Çevre ve Orman Bakanlığı Basın Müşavirliği’ni aradım.
Müşavir Cemal Nogay, bu metnin bir bakanlık talimatı olmadığını, kendilerinin böyle bir genelge yayımlama yetkilerinin de bulunmadığını belirtti.
Bakanlıktaki arkadaşlarıyla dilin zenginliği konusunu tartıştıklarını ve metnin bu arkadaş grubu içinde bazı kişilere özel olarak yollandığını söyledi.
Daha sonra bu metin bakanlıkta elden ele yayılmış ve sonunda “Sistem Yöneticisi” de herkese göndermiş.
Bir dilin zenginliği elbette benzer durumlar arasındaki farklılıkları vurgulayabilecek kadar çok sayıda kelime haznesine sahip olması ile de ilgilidir.
Bu nedenle kişisel konuşmalarımda ben ayrım gözetmeksizin bildiğim her kelimeyi kullanmaya gayret ederim.
Ama yine de bu metnin “Sayın Bakan’ın hassasiyet gösterdiği kelimeler” başlığı ile dağıtılmış olması doğru değil.
Bunun bir işgüzarlık olduğuna kuşku duymamakla birlikte yeni kelimelerden rahatsız olmanın bir siyasi tavır olduğunu da düşünüyorum.
Dileyelim ki eskiye özlem, harflerin de değiştirilmesi talebine dönüşmesin!