“Azınlık hükümeti” uyanıklığı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “azınlık hükümetine” karşı olmadığını söyledi, meğerse onun karşı olduğu şey “kalıcı azınlık hükümeti” imiş!
Belli ki Anayasa’nın etrafından dolaşma konusundaki performansına bir yenisini daha eklemenin hesabını yapıyor.
Çünkü eğer bir koalisyon hükümeti kurulamaz da Cumhurbaşkanı seçim kararı alırsa, kurulacak seçim hükümetinde her partiden milletvekili sayısına göre bakan atanacak.
Öyle bir hükümet ile seçime gitmek de işine gelmiyor tabii.
Çünkü öyle bir hükümetle seçime gitmek durumunda kalınırsa, biliyor ki devlet imkanlarının tümünü kendi seçim propagandası için kullanamayacak.
Başka ortaklar da işin içine girecek o milletin parasıyla yapılan açılış görüntülü mitinglere veda etmek zorunda kalacak.
Ayrıca seçime kadar geçecek süre içinde başka partilerin eline geçecek bakanlıklardan ne tür kötü kokular yayılacağını kestirebilmek de olanaksız.
Ama geçmiş 13 yılda “iş yapma” konusunda mahir olan bakanlıklardan neler çıkabileceğini de tahmin etmek zor değil.
Bunu göze alamazlar ve zaten bir koalisyon hükümeti kurulmasını önlemek istemesinin ardında da bu var.
Öyle görünüyor ki Cumhurbaşkanı bir koalisyon kurulması söz konusu olmasa bile Ahmet Davutoğlu’nun kuracağı bir azınlık hükümetini onaylayacak ve işi Meclis’e bırakacak.
Bu hükümet güven oyu alırsa ne ala. Güvenoyu almak için güven oylarının, güvensizlik oylarından bir adet fazla olması yeterli.
Ayrıca MHP’nin TBMM Başkanlığı ve Terör Araştırma önergesi konusundaki gibi davranacağını varsayarsak, zaten güvenoyu alması da mümkün.
Bu hükümet güvenoyu almaz ise yapacağı iş de belli. Cumhurbaşkanı Meclis’i feh eden kararı almayacak, TBMM erken seçim kararı alacak.
Böylece o azınlık hükümeti, bir seçime daha devletin imkanlarıyla girecek, TRT’den tutun da valilere kadar herkes emrinde olacak, devlet bütçesi seçim kampanyasında harcanacak.
Muhalefet partileri bu tuzağa düşerler mi derseniz yanıtım şu:
İçlerinde böyle tuzaklara düşmek için AKP ile işbirliği yapmaya hazır olan bir tanesi var ki hiç tereddüt etmeden bu fikrin üzerine atlayacaktır!
———————————-
Freni patlamış kamyon
Cumhurbaşkanı, seçimin ertesi gününden beri bir tek sorunun yanıtını arıyor: Nasıl olur da AKP’yi yeniden tek başına iktidar olacak hale getirebilirim?
Çünkü eğer iktidarı tek başına kontrol edemeyecek bir duruma düşerse, başına ne işler açılabileceğini gayet iyi biliyor.
Evet, 17 ve 25 Aralık dosyaları soruşturması dokunulmazlığı nedeniyle ona kadar ulaşamaz ama çok sevdiği bir çok insanın hakim karşısına çıktığına tanık olabilir.
Bu nedenle AKP’nin tek başına iktidarı, Cumhurbaşkanı için hayati önemde.
Peki yenilenecek bir genel seçimde bugünkü Meclis tablosunun değişmesine olanak var mı?
İktidar icraatlarına bakarsak, tablonun değişmesi için bir neden yok.
Türkiye’nin ekonomik büyümesi durdu, işsizlik arttı, TL dolar ve Euro karşısında yerlerde sürünüyor, hepimiz fakirleştik.
Bu da yetmedi KPSS’de bir kez daha çuvalladılar, bir sınav yapmayı, soruların tümünü doğru sormayı bile başaramıyorlar. Bu durumun mağdur ettiği insanlar bu icraattan neden memnun olsun?
Yolsuzluklar deseniz, her kesimden insan, bizzat AKP seçmeni bile yolsuzlukların arttığını görüyor, biliyor.
Onun için yeni bir seçimde tabloyu değiştirmenin tek yolu HDP’yi yeniden barajın altına itmek.
Bu konuda da sıkı bir müttefik buldular kendilerine: PKK’nın savaş ağaları!
HDP’nin, demokratik siyaset yapma çabalarının sınırlanmasında, etkinliğini kaybetmesinde ve özellikle de Selahattin Demirtaş’ın kişisel karizmasının çizilmesinde çıkarları ortak.
PKK’nın katilleri onun için harekete geçtiler ki silahlar karşılıklı patlamaya başlasın.
Ölüp giden gencecik insanlar hiçbirinin umurunda değil. Varsa yoksa, kendi iktidar alanlarını korumak, güçlendirmek, dokunulmaz olmayı başarabilmek.
Başarılı olup olmayacaklarının ipuçlarını önümüzdeki günlerdeki anketlerde alırız.
O anketler, planın tuttuğunu gösterirse “hemen seçim” nutukları dinlemeye başlarız.
Plan tutmuyor gibiyse memleketi daha da karanlık günler bekliyor demektir, çünkü bunların iktidar tutkusu artık freni patlamış bir kamyon gibi.
————————-
Deniz Fenercilere kötü haber
Deniz Feneri yolsuzluğunun sanıkları hakkında İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin verdiği beraat ve zaman aşımı kararının gerekçesi açıklanmış.
Gerekçenin 2,5 ayda yazıldığını hatırlatayım önce.
Aysun Yazıcı’nın Taraf’taki haberine göre, mahkemenin gerekçeli kararında dernek aracılığıyla toplanan yardım paralarının Almanya ve Avusturya’daki 4 gayrı menkul ve Letonya’dan alınan feribot için kullanıldığı belirtiliyor.
Yani inanmış müslümanlardan “fakirlere vereceğiz” diye toplanan yardım paraları, fitreler, zekatlar kendi şirketlerine mal mülk almak için kullanılmış.
Yargıtay’ın mahkemenin beraat ve zaman aşımı kararlarını bozup bozmayacağını bilmiyoruz.
Bu güne kadar savcı görevden aldırmayı, suç vasfını değiştirtmeyi, mahkemeyi “ikna etmeyi” başaran sanıkların ve “koruyucu ağabeyin”, Yargıtay aşamasında da boş oturacağını beklemeyin.
Ancak Türkiye’de “yırtmak”, Almanya’dan kurtulmayı sağlamıyor.
Beraat ettikleri mahkeme kararında bile derneğin paralarını şahsi şirketleri için kullandıkları ortaya çıktığına göre Alman kayyum heyetinin başlatacağı hukuki süreç var.
Alman kayyum, toplanan yardım paralarını geri istiyor ve oralarda hukukun arkasından dolanmak, buradaki kadar kolay olmayacağı için paracıkları geri kaptıracaklar.
Çok değil canım. 41 milyon Euro. Olmazsa “koruyucu ağabeylerine” söylerler, o bir havuz da bunlar için kurdurtur.
———————————