HÜRRİYET

Bir siyasi falcılık denemesi

GENİŞLETİLMİŞ Irak’a Komşu Ülkeler Toplantısı’ndan beklendiği gibi sadece kuru vaatler çıktı.

Irak Hükümeti, bir kez daha asla tutamayacağı sözleri verdi.

Bu sözleri tutamayacak, çünkü bölgenin hákimi Irak Hükümeti değil, Bölgesel Kürt yönetimi.

Orada da Barzani’nin borusu ötüyor ve Barzani, karşılığında çok iyi bir şey elde etmediği sürece bu konuda kılını kıpırdatmayacak.

Belki ABD baskısı ve Türk Askeri Harekátı korkusuyla görüntüyü kurtaracak bir iki girişimde bulunacak ama Türk kamuoyunun şartlandığı şekilde PKK’ya yönelik doğrudan bir hareket içinde de olmayacak.

Barzani’nin beklediği “iyi şey” ise hiç kuşku yok ki Türkiye’nin, Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimine olan bakışını değiştirmesi.

Türkiye’nin “Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması” talebinin ardında “Birleşik Irak” sevgisi değil, Kuzey’de bir bağımsız Kürt devleti kurulmasından duyduğu endişe yatıyor.

Ve bu nedenle de çıkarlar çelişiyor.

Barzani’nin “Beni kimse muhatap almıyor, sonra da benden bir şeyler yapmamı istiyorlar” yakınmasının arkasında da bu var.

ABD’nin de Irak’tan çekilmeden önce, kuzeyinde “Müttefik bir Kürt devleti” bırakmaktan hoşlanacağı da bir sır değil.

Bu nedenle Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın, Bush ile görüşmesinden nelerin çıkabileceğini de tahmin etmek kolay:

Kuzey Irak’ı çiğnetmeden, Türkiye’yi de rahatlatacak bir iki askeri adımın atılması.

Zaten artık kış da bastırmak üzere, bu durum Erdoğan Hükümeti’nin de işine gelecek ve Kandil’e yönelik hava operasyonları ile Türk kamuoyu sakinleştirilecek.

Bush-Erdoğan görüşmesinden önce bunları söylemek belki falcılık gibi görünebilir ama yanıldığımı sanmıyorum.

Ezberleri bozma zamanı!

FİKRET Bila, Kenan Evren’den itibaren bugüne kadar görev yapan üst düzey komutanlar ile görüşerek, PKK terörüne askerin nasıl baktığını anlatan bir kitap yazdı. “Komutanlar Cephesi” isimli kitap bu hafta ortasında piyasaya çıkıyor.

Kitaptan yapılan bir özet de Milliyet’te dizi olarak yayımlandı.

Jandarma Genel Komutanlığı ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevlerinde bulunan emekli orgeneral Aytaç Yalman’ın, Fikret Bila ile kitap için yaptığı söyleşide ortaya koyduğu ilginç tespitleri okurken şunu düşündüm:

Yalman’ın “O tarihte bunu görmeyerek hata yaptık” dediği konuları “o tarihte” dile getirmiş olsaydınız kolayca “hain” damgası yiyebilirdiniz.

Nitekim “o tarihte” böyle olmuştu. Söyleyenlerin de mahkemelerde süründürüldüğünü, işkencelerden geçirildiğini, hapislerde çürütüldüğünü söylememe gerek var mı?

Ama şimdi aradan geçen bunca zamandan sonra bölgede kolordu ve ordu komutanlıkları da yapmış bir emekli asker, “Keşke o fırsatları görebilseydik” diyor.

Genel eğilimin aksine bir fikir söyleyenlerin Türkiye’de başına gelebilecek de budur zaten. En hafifinden “hain” derler!

Zaman zaman içinden çıkılmaz sorunlara sürüklenmemizin en önemli nedeni de budur zaten.

Farklı şeyler düşünen insanların ne söylediklerine ve bunu niçin söylediklerine kulak vermek ve o konuyu oturup adam gibi tartışmak yerine, onu susturmaya çalışmak!

Çünkü ezberlediklerimizin bozulması çoğumuzun hoşuna gitmiyor.

Ama artık bütün ezberlerimizi tartışmanın ve ezberleri bozmanın da zamanıdır gibi geliyor bana.

Muhabirlere saygısızlık etmeyin

UMUR Talu, Sabah’taki köşesinde, Erdal İnönü’nün ölümünden sonra, Hürriyet’in eski bir manşetini konu alan bir yazı yazdı.

Hürriyet’in haberi, Erdal İnönü’nün mal varlığının, bir haciz işleminden kaçırılmak için Sevinç-Erdal İnönü Vakfı’na devredildiğini duyuruyor.

Mal varlığının devri 2001 yılının mayısında gerçekleşmiş.

Hürriyet Yazı İşleri Müdürü Tufan Türenç, cumartesi günkü yazısında bu haberin Hürriyet’e nasıl ulaştığını ve nasıl kullanıldığını ayrıntılarıyla anlattı.

Aynı şeyleri tekrarlayacak kadar yerim yok. İlgilenenler internetten bu yazıları bulup, okuyabilir.

Niyetim, kişisel bir polemiğe girmek ya da çıkan tartışmada “Birkaç yumruk da ben savurayım” değil.

Sadece şuna dikkat çekmek istiyorum: Söz konusu haber, gazetecilik yöntemleri içinde soruşturulmuş, doğruluğu anlaşılmış ve yazılmış.

Bunu yapan bir muhabir arkadaşımız.

Ve şimdi aradan yıllar geçtikten sonra o arkadaşımızın haberi, olaylar arasındaki tarih bağlantısı da çarpıtılarak bir polemiğin konusu haline getiriliyor.

Bir meslektaşımızın emeği karalanıyor. Amaç Hürriyet’e çatmak ama arada gürültüye giden sadece görevini yapan bir gazeteci oluyor.

Bir gazeteciye istihbaratın nasıl ulaşabileceğini, gazetecilik süreçlerinden geçtikten sonra o haberin nasıl kullanılacağını en iyi bilecek durumda olanlar bile bunu yapmakta tereddüt etmiyorlar.

Muhabirlerin emeklerine ve meslek ahlaklarına, kişisel hesaplaşmalar nedeniyle bu kadar saygısızca davranılmasını kabul edebilmek mümkün değil.