Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Ergenekon’un falcısı kim?

ERGENEKON Davası’nın ikinci iddianamesi ile ilgili olarak basına yansıyan haberler üzerine ilk izlenimlerimi dün yazmıştım.

Kavramakta zorlandığım bir durum var.

Bu davada Ergenekon Terör Örgütü’nün amacı “hükümeti devirmek için bir darbeye zemin hazırlamak üzere terör ve kargaşa yaratmak” olarak tanımlanıyor.

Tutuksuz olarak bilmem kaç kere müebbet hapis istemiyle yargılanan emekli orgenerallerin bunun için suçlandığını biliyoruz.

Ancak iddianamede, Ergenekon’a mal edilen birçok eylem var ki o tarihte ortada ne devrilecek bir AKP hükümeti var, ne böyle bir ihtimal var. Ve söz konusu orgenerallerin o tarihlerdeki rütbeleri bu tür işleri kendi adlarına örgütlemelerine izin verebilecek düzeyde değil.

Mesela Sivas Olayları! 33 aydının yanarak ve dumandan boğularak öldürüldükleri olayları tekbir sesleriyle kışkırtan sakallı, sarıklı kişilerin bu eylemlerini yaptıkları tarih 2 Temmuz 1993.

Gazi Mahallesi olayları 1995 Mart ayında yaşandı.

Erzincan Kemaliye Başbağlar’da 33 köylünün katlinin tarihi 5 Temmuz 1993. Tuğgeneral Bahtiyar Aydın’ın uzun namlulu bir silah ile şehit edilmesinin tarihi 22 Ekim 1993.

Bingöl-Elazığ karayolunda 33 askerin şehit edilmesinin tarihi 24 Mayıs 1993.

Recep Tayyip Erdoğan, 27 Mart 1994 tarihinde İstanbul Büyükşehir belediye başkanı olduğunda günün birinde tek başına hükümet kuracağını kendisi bile bilmiyordu.

İddianamenin tam metninin açıklanmasını bu nedenle dört gözle bekliyorum.

Osman Bey bu işe çok şaşırdı!

İSTANBUL Yeniköy sahilinde yaklaşık 50 yıldır faaliyette olan Emek Kahve belediye ekiplerince mühürlendi.

Kahvehanenin sahildeki çardağı da bir süre önce yıkılmıştı.

Emek Kahve, bütün o bölgede insanların çok ucuza Boğaz’a karşı bir çay içip, tost yiyebilecekleri tek mekándı.

Emek Kahve’yi mühürlenmeye götüren süreç ile ilgili söylentiler var. Bir komşu yalının sahiplerinin kahveden rahatsız oldukları için Belediye’ye baskı yaparak, bu sonucu sağladıkları konuşuluyor.

Bilemiyorum, doğru olması mümkün olduğu kadar bir şehir efsanesi olma olasılığı da az değildir.

Kahvenin işletmecisi Osman Özbaşı geçen gün gazetelere de yansıyan açıklamasında bu uygulamayı “şaşkınlıkla” karşıladığını söyledi.

Ben de Osman Bey’i “şaşkınlıkla” karşılıyorum.

Bu işler bu memlekette böyle yürür. Zengin olan, gerektiğinde “çarkları yağlamasını bilen” ve siyaseten arkası sağlam olanlara bir şey olmaz.

Ama “hamamın namusunu kurtarmak için” böyle gariban işletmelerin, sahiplerinin başlarına yıkıldığının da sayısız örneği vardır.

Alalım Rumelihisarı’ndaki meşhur “kahveyi”!

O kahve ön görünümde olmasına rağmen bir çardak tamiratı ile işe başladı, şimdi yerinde bir “saray” var.

Gazeteler bu inşaatın ortakları arasında Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın iş ortaklarının ve bazı akrabalarının da bulunduğunu yazdı.

Osman Bey de bu yolu izleseydi, Emek Kahve yerinde duruyor olacaktı ve bu cumartesi öğlen yürüyüş sonrası oraya gidip bir menemen yememiz mümkün olabilecekti!

Osman Bey böyle şaşırıp kalacağına kendisine AKP’de sırtı sağlam bir ortak bulmalıydı.

Bulamadığı ve çay, kahve, tost, menemen satarak geçinmeye çalıştığı için kaybetti.

Boğaz boyunca, Emek Kahve’nin durumuna benzeyen onlarca lokanta ve kafe var.

Onları da şimdiden uyarmış olayım.

Küfür ne yazık ki işe yarıyor

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, geçen gün bir mitingde deniz Baykal için şöyle dedi: “Milletimiz küfürbazlara pirim vermez!” Bu görüşüne katılmadığımı söylemek zorundayım. Tam tersi, küfür bu coğrafyada iyi iş yapar!

Geriye dönüp Başbakan’ın “söylev ve demeçlerinde” hızlı bir tarama yapsak, neler buluruz neler! Mesela daha geçen gün Sinop’ta “Bana küfür ettireceksiniz” diye görevlileri fırçaladı. “Ananı da al git” sözünün tarihe geçmesinin sorumlusu da kendisidir! Hangi birini sayayım, o kadar çok ki.Ve siyasette bu yola en çok başvuran bir kişi olarak aldığı oy da ortada!

Öte yandan bir Recep İvedik var mesela. İki filminin de Türk sinema tarihinin en büyük rekorlarını kırmış olmasının açıklaması sizce nedir? Bu ülkede en çok gülünen fıkralar neden hep belden aşağı fıkralardır, bir düşünmek gerek. Televizyondan naklen yayınlanan futbol maçlarının, sahadaki mikrofonlar kısılmadan sonuna kadar seyredilebilmesi de mümkün değildir. Kahvehanelere gidin, gariban tavla zarlarının, günahsız oyun káğıtlarının neler işittiklerini dinleyin. Başbakan yanılıyor. “Küfür” bu ülkede ne yazık ki çok iş yapıyor!