İlginç bir koleksiyon!
MİT’in, Meclis Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’na gönderdiği klasörün içinde iki bilgi notu ve toplam 287 sayfa tutan altı ihbar mektubu yer alıyor.
Dün gazetelere yansıyan haberlere göre MİT’in komisyona ilettiği bu ihbar mektuplarından birinde Hatay’da toprak altında oluşturulmuş silah depolarından da söz ediliyor.
Depolar Seferberlik Tetkik Kurulu’na bağlı olarak çalışan ve “sivil direnişi” organize etmekle görevli bulunan MAK birliklerince hazırlanmış.
Haberlere bir de kroki eklenmiş. Orijinal kroki mi, yoksa muhabirlerin haber kaynaklarının akıllarında kaldığı kadarıyla çizilmiş bir kroki mi bilemiyorum.
Genel görüntüsü Red Kit’teki hazine planlarını andırıyor, dedim ya orijinali bu mudur bilemiyorum.
Ancak şunu bilmek mümkün: Böyle bir ihbar mektubu ve ekinde de bir kroki gelmiş.
MİT bunu ciddiye alıyor olmalı ki TBMM Komisyonu’na gönderdiği klasörün içine de koymuş.
Ama bu mektubun doğruluğunu neden test etmemiş ya da test ettiyse neden sonucunu değil de mektubun kendisini dosyaya koymuş? Bunu bilebilmek mümkün değil.
Yapılacak olan iş basitti aslında. Mektup gelince bunu savcılığa bildirmek ve o krokide gösterilen yerlerde kazılar yaparak ihbar doğru mudur, yalan mı anlamak kolaydı.
Bu neden yapılmamış? Yapıldıysa neden sonucu TBMM Komisyonu’na gönderilmemiş de sadece mektup gönderilmiş? Size de tuhaf gelmiyor mu?
MİT eline geçen altı tane ihbar mektubunu belli ki ciddiye almış. Ciddiye almış ki saklamış, TBMM komisyonuna gönderdiği klasörün içine de koymuş, önüne de bir üst yazı ekleyerek.
İyi de bu mektuplarda ihbar edilen hususları değerlendirmek görev alanına giren bir konuysa neden bu değerlendirme yapılmamış ve ihbarlar doğru mu yalan mı araştırılmamış?
Araştırıldıysa ve doğruysa neden savcılıklardan bu bilgiler gizlenmiş?
Hrant Dink, Rahip Padovese, Rahip Santoro cinayetlerini soruşturan savcılardan neden bu mektuplar gizlenmiş?
Demek ki MİT bir tür koleksiyonculuğa mı merak salmış da haberimiz olmamış!
Bir istihbarat örgütü böyle ihbarları ciddiye alıp sakladığı halde bunları sonuca ulaştıramadıysa ne işe yarayacak?
Bir tek bana mı garip geliyor?
MİT’in “ihbar mektupları koleksiyonunun” bence en ilginç parçası Seferberlik Tetkik Kurulu’na bağlı bir ekip tarafından 1. ve 2. derece hedef olarak tespit edildikleri ileri sürülen kişilerle ilgili liste.
Buna kısaca “suikast listesi” adını verebiliriz.
Gazetelere yansıyan listede Abdullah Gül, Bülent Arınç, Tuncay Özkan, rahmetli Türkan Saylan gibi isimler var. Tam listeye herhangi bir kaynakta rastlayamadım.
Ancak üç yıl önce Bülent Arınç’a suikast girişimi iddiası sırasında gözaltına alınan subayların Seferberlik Tetkik Dairesi’ne bağlı olarak çalıştıklarını, mahkeme izniyle bir yargıcın STD’nin kozmik odasında arama yaptığını unutmayalım.
Bu ihbar mektubu, Arınç’a suikast iddiasını soruşturan savcılığa iletilmiş miydi? Bunu bilmiyoruz.
İletildiyse de, iletilmediyse de kozmik odada bir yargıcın arama yaptığını ve bazı belgelerle ilgili notlar aldığını biliyoruz.
Aradan üç yıl geçmesine rağmen bu konuda bir takipsizlik kararı da verilmedi, dava da açılmadı.
Bu kimseye garip gelmiyor mu?
Ali Bulaç bu konuda yalnız değildir
ZAMAN gazetesi yazarlarından Ali Bulaç, kadına karşı şiddetin nedenini bulmuş.
Sonuca ulaşmak için “dini öğretinin tamamından ve beşeriyetin her bölgesinde ve din havzasında gözlenen örften” yararlanmış.
Bunu nasıl yapmış bilmiyorum, öyle yaparak bu sorunu çözdüğünü yazmış, ben aktarıyorum sadece.
Vardığı sonuç da şu: “Kadınlar çalıştığı için erkek fıtri (yaradılış) rolünü kaybedip vahşi cinayetlere sürükleniyor!”
“Kapitalist piyasa kadını ev dışına çıkarıyor, ev hanımlığını itibarsızlaştırıyor. Erkek kışkırtılmış kadınla evlenmek istemiyor. Olan kadına oluyor. Yüz binlercesi iş, aş peşinde, yalnız” diye yazıyor.
İktidarı da göreve çağırmayı ihmal etmiyor tabii.
“Erkeğin fıtri rolünü kaybetmesi onu kadına karşı acımasız şiddete, vahşi cinayetlere sürüklüyor, sonunda kadın devlete sığınıp kendini devletleştiriyor. Şimdi devlet her eve polis tayin edecek hale geldi. Bu çıkar yol değil ama ailede meydana getirdiği tahribattan iktidarı uyandıracak sesler maalesef kısık.”
Ali Bulaç’ın yalnız olduğunu düşünmeyin.
Bugünkü hükümetin su içinde yüzde 80’i de benzer şekilde düşünüyordur, iddiaya girerim.
Ama asıl merak ettiğim İslamcı kadın yazarların bu konuda ne düşündükleri tabii.
Aralarında kavga çıkarıp “Vur, vur” diye seyredecek değilim tabii ama yine de merak ediyorum. Bakalım köşelerinde her gün birilerine ayar verenler, Bulaç için ne yazacaklar.