Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

İmparatorluk dağılırken kaç Türk kaç Ermeni öldürüldü?

OSMANLI İmparatorluğu’nun dağılma sürecinde Türkler ile Ermeniler arasında ne olduğunu tartışmak son günlerde Batılı aydınlar arasında pek revaçta.

Türklere karşı ırkçı bir nefretten de beslenen bu tartışmada en çok konuşulan konulardan biri de o günlerde kaç Ermeni ve kaç Türk’ün öldüğü.

Tehcir öncesinde Rus ve Fransız işgalinden cesaret alan Ermeni milliyetçisi çetelerin öldürdüğü sivil Türklerin ve tehcir sırasında ölen-öldürülen Ermenilerin sayısını tartışmak aslına bakarsanız insanın içinde yer almaktan utanç duyması gereken bir şey.

Öyle ya da böyle, şu ya da bu şekilde birçok insan öldü ve onlar yüzyıllarca bu topraklarda bir arada barış içinde yaşamayı başarmıştı.

Bu topraklarda Türklerle birlikte yaşayan büyük bir halk vardı ve bugün onlar burada değil.

Yanıtını almamız gereken asıl soru da bence bu: Ne oldu da bir elmanın iki yarısı kadar birbirine benzeyen, sadece dinleri farklı iki kardeş millet bu hale düşürüldü?

1980’lerde “Ermeni soykırımı” iddiaları ilk kez dile getirildiğinde Ermeni kuruluşlarının verdiği rakam “700 bin Ermeni öldürüldü” şeklindeydi.

Bu rakam 1990’larda 1 milyona, günümüzde de 1,5 milyona çıkmış durumda.

Bu hızla giderse yakın bir gelecekte Anadolu’daki bütün Ermenilerin öldürüldüğü gibi abuk sabuk bir sonuç bile ortaya çıkacak ama sanırım o zaman da diaspora Ermenilerinin nereden geldiği sorusunun yanıtı bulunamayacak.

Bugün piyasaya çıkan Tempo Dergisi bu konu ile ilgili geniş bir araştırma dosyası yayımladı.

Dediğim gibi ölü sayısını karşılaştırmak, o günlerde yaşanan dramları düşününce insanın yüzünü kızartıyor.

Ancak ortada bu kadar çok iddia dolaşırken bir gazetecinin de buna ilgisiz kalması düşünülemez.

Ve bundan asıl utanması gerekenler de bu insanlık dramını ırkçı ve politik kavgaların aleti yapmaktan çekinmeyenler olmalı.

Konuyla ilgilenenlere Tempo’nun son sayısındaki bu araştırmayı okumalarını öneriyorum.

Eğitimde durum vahimin ötesinde kötü

OKAN Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Sadık Kırbaş, üniversitenin yeni yerleşkesinin ve öğrenim yılının başlaması nedeniyle düzenlenen törende ilginç bir konuşma yaptı.

Bu konuşmadan aldığım bazı notları sizlerle paylaşmak istiyorum.

Son ÖSS sınavına lise mezunu olarak giren her yüz öğrenciden 22’si matematikten, 69’u ise fen derslerinden bir tek soru bile çözememişler.

Okullarımızda matematik eğitimimizin durumu hiç de parlak değil. Uluslararası bir kuruluşun 38 ülke arasında yaptığı araştırmada Türkiye fen derslerinde 33. sırada. Matematikteki yerimiz ise 31. sıra.

2005 yılında ÖSS’ye giren gençler için yapılan dershane ve özel ders harcamalarının toplamı 9 milyar doları geçiyor.

Öğrenciler, bir test makinesine dönüşüyorlar ve biraz da bu nedenle kendi anadillerini bile kullanmakta ciddi sıkıntılar çekiyorlar.

Prof. Dr. Kırbaş, meslek liselerinin lise eğitimi içindeki payının da giderek düşmekte olduğuna dikkat çekiyor.

Toplam öğrenci sayısı içinde meslek liselerinin payı 1923-1924’te yüzde 67 iken 2005-2006’da yüzde 32’ye düşmüş.

Son on yılda genel lise mezunu sayısı artmasına karşın meslek lisesi mezunu sayısında önemli bir değişiklik yok.

Çağdaş gelişmiş ülkelerde yüzde 65-35 meslek liseleri lehine olan denge bizde genel lise öğrencileri lehine dönmüş.

Lise eğitimimizin durumu artık vahimden de öte bir tablo çiziyor.

Milli Eğitim Bakanı uyuyor mu diyeceğim ama onun önceliğinin çok başka konular olduğunu da ne yazık ki biliyoruz.

Adana’da ilginç bir gazetecilik tartışması

ADANA’da yayınlanan 13 yerel gazetenin sahip ve yöneticileri dün Çukurova Gazeteciler Cemiyeti’nde bir basın toplantısı yaptılar.

Basın toplantısının amacı, 13 gazetenin yayınlarının durdurulması için mahkemeye yapılan bir başvurunun reddedildiğini kamuoyuna duyurmaktı.

Durdurulması istenilen yayın “Adana’daki bir belediye başkanına ilan vermesi için şantaj yapmakla suçlanan bir gazeteci” ile ilgiliydi.

Yayınlarda söz konusu gazetecinin ve çalıştığı kurumun adı belirtilmemişti.

Ancak Sabah’ın Adana Temsilcisi, bu yayınların durdurulması için mahkemeye başvurmuştu.

Mahkemenin reddettiği istek buydu.

Benim üzerinde durmak istediğim konu, “haber karşılığı ilan” peşinde koşan ve ilan vermeyene, medya gücünü kullanarak “aleyhte yayın şantajı” yapan gazetecilerle bütün meslektaşlarımızın ortak mücadele etmesinin gerekliliği.

Geçtiğimiz günlerde bu konuyla ilgili yazdığım yazılara Sabah yöneticilerinden de olumlu tepkiler aldığımı hatırlıyorum.

Bu tür kişilerin aramızda barınmalarına izin vermemeliyiz.

Bu mesleğimizin geleceği için son derece önemli bir konudur.

Sabah’ın Adana Temsilcisi’nin “ilan almak için şantaj yapan bir gazeteci” ile ilgili yayınları neden durdurtmak istediğini benim bilebilmeme olanak yok.

Elbette Sabah yöneticileri bunun nedenini araştıracaklardır.

Bu araştırmanın sonucunu gazetelerinde yayımlarlarsa nedenini hep birlikte öğreniriz.