“İnşallah seçimi kazanırsa”, koltuğunu bir başkasına bırakıp gidecek Başbakan Ahmet Davutoğlu, seçim beyannamesini açıkladı.
Partilerin seçim beyannamelerini ciddiye almak gerekir mi, doğrusunu isterseniz ben gerekmez diyenlerdenim.
Oraya yazarlar, zaten oy veren kimse de okumaz, sonra unutulur gider.
Tıpkı AKP’nin 2007 seçim beyannamesinde yazdıklarının tam tersini yapmaya niyetlenmesi gibi!
Başbakan, seçim beyannamesinin “Başkanlık Sistemi” ile ilgili bölümünü kendisinin bizzat yazdığını söylediğinde heyecanlanmıştım.
Bir akademisyen olarak yazacağı sistem ile Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın öfkesini üzerine çekebileceğini düşünmüş, dertlenmiştim.
Boşuna meraklanmışım, “ben yazdım” dediği şey, Burhan Kuzu’dan intihal!
Başkanlık sistemini “yetki karmaşasını gidermek için” istiyormuş.
Peki nasıl olacakmış bu: TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’na verdikleri öneri biçiminde!
Yani Başkan’ın Meclis’e ihtiyaç duymadan ülkeyi kararnamelerle yöneteceği, Meclis’i kolayca feshedebileceği, yargıyı tümüyle kendisine bağlamış bir seçilmiş padişah olacağı bir sistem!
Denge fren mekanizmaları olmayan bir ucube!
Bunu öğrenince “yazık olmuş onca eğitime” diye düşünmedim değil.
————————————
Emyolpol!
Birini sınıf emniyet müdürlerinden 1150’si kanun ile emekli edildi.
Bugün yarın, daha düşük rütbeli emniyet müdürlerinden de 2350’sinin meslekle ilişkisi kesilecek, emekli edilecekler.
Böylesi büyük bir tasfiyenin bir güvenlik zaafiyeti yaratıp, yaratmayacağını yaşayarak öğreneceğiz.
Ancak şunu söylemeden de duramayacağım: Kamuda böyle büyük, kitlesel tasfiyeler sadece askeri darbe dönemlerine özgüydü.
Mesela 27 Mayıs darbecilerinin ordudan tasfiye ettiği 7200 asker konusu var. Bunlar “Eminsu” diye bilinirlerdi, Emekli Inkilap Subayları kelimelerinin kısaltılmışı olarak!
12 Eylül darbecileri de benzeri temizlik harekatını 1402 sayılı Sıkıyönetim Kanunu’na dayanarak yapmıştı. O tasfiyeye kurban gidenlere bu nedenle “1402’lik” denilirdi. Bunlar da 4891 kişiydiler ama adı “1402’liğe çıkmasın” diye düşünüp, kendiliğinden istifa edenlerle birlikte sayının 20 bine yakın olduğu tahmin ediliyor.
Bugün de aslında Anayasal düzene ve yargı bağımsızlığına karşı girişilmiş bir sivil darbe döneminde yaşadığımızı söyleyebiliriz.
Seçim olmasaydı halen bakan olacak zat “Anayasa’yı tanımam” diyebiliyor, Cumhurbaşkanı zaten seçildiği günden beri Anayasa’yı takmıyor, hukuk ayaklar altında.
Yani yine bir darbe dönemi temizliğine tanıklık ediyoruz.
Bu furyada emekli edilecek polisler bir dernek kurmak isterlerse onlara bir isim önermek isterim: Emyolpol!
Emekli Yolsuzluk Polisleri kelimelerinin kısaltılmışı!
——————————-
İnsan haklarını sevmiyorlar
AKP’nin seçim beyannamesinde, Anayasa Mahkemesi’ne “bireysel başvuru hakkı” ile ilgili ilginç bir tespit var:
Bireysel başvuru hakkı, mahkemeye ağır bir iş yükü getiriyormuş, bu da mahkemenin işlevselliğini azaltıyormuş. Bunun için bireysel baş vuru hakkı gözden geçirilecekmiş!
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkının getirilmesi, meşhur Anayasa referandumu ile gerçekleşti.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne Türkiye’den giden dava sayısını azaltmak için düşünülmüş bir önlemdi ve o vakit “yetmez ama evetçilerin” sayısını arttırmak için kullanılan elma şekerlerinden biriydi.
Demek ki artık bundan geri döneceğiz.
Böylece vatandaşlar, haklarını aramak için yine AİHM kapılarına kadar gitmek zorunda kalacaklar.
Bunu neden istiyor olabilirler, sebebi aslında çok açık:
Ayaklarına hukuk ve insan hakları gibi kavramlar dolanmasın istiyorlar.
Anayasa Mahkemesi’nin bireysel haklara getirdiği çağdaş yorum ile mutabık değiller, istiyorlar ki “kapattık” dediklerinde herşeyi kapatabilsinler, “içeri attık” dediklerini senelerce hapislerde tutabilsinler.
——————————-