HÜRRİYET

Milli iradeye “hadi git işine” dediler!

Dört bakan ile ilgili yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasını yürütecek komisyonun üç kişilik bir grubu, İstanbul’da, Reza Zarrab, onun adamı Abdullah Habbani ve Muammer Güler’in oğlu Barış Güler’i “tanık olarak” ifade vermeye çağırdı.
Savcılık takipsizlik kararı vermemiş olsaydı, bu kişiler aslında aynı davanın sanığı olarak mahkemede yargılanacaklardı, şimdi “tanık” sıfatını kazandılar.
Bu “tanıkların” hepsi, komisyona ifade vermeyi reddetti.
Hiç bir şey söylemeden çekip, gittiler.
Baktım, AKP sözcüleri, “milli iradeden” dem vuracaklar mı diye, tıs yok!
Milli iradenin temsilcisi TBMM komisyonu ifade almak istiyor, bunlar “hadi işinize gidin, size ifade mifade yok” diyorlar!
Benim açımdan bu işin ilginç olan yönü Barış Güler’in tanık olarak ifade vermeyi kabul etmemiş olması.
İfade verseydi, hangi bilgisiyle Reza Zarrab’a “danışmanlık” yaptığını açıklamak zorunda kalacaktı, bu bir.
Evinde çıkan kasaları, para sayma makinesini ve 93 bin dolar artı 3 25 bin Euro ve artı 395 bin liranın kaynağını açıklaması da gerekebilecekti.
Babası “oğlum bir gayrı menkul alımı için o parayı evde bulunduruyordu” demişti, o parayla nereyi alıp ya da satacağını da açıklaması gerekecekti.
Bir de tabii çelişkileri açıklaması lazımdı.
Para madem gayrı menkul alımı için evde bulunuyordu, babası ona evde arama sürerken telefonda neden “danışmanlık işi de, akrabamdan alacağım vardı de” diye talimatlar yağdırmıştı, bunun da açıklanmaya ihtiyacı vardı.
Madem babası masumdu, kendisinin bu işlerde bezi yoktu, neden tanıklık edip bütün iddialar ile ilgili tatmin edici bir açıklama yaparak babasını kurtarmayı denemedi, gerçekten çok merak ettim!
Reza Zarrab da aynı şekilde kendisine devlet koruması sağlanması ile ilgili ayrıntıları açıklamak zorunda kalacaktı.
Kendisini rahatsız eden bir komiseri sürdürme işini de tabii!
Bakanın kendisine neden “önüne yatarım” dediğini de sanırım komisyon merak eder
ve sorardı.
Tabii sadece bunları değil.
Zafer Bey’in saatinin faturasının neden onun adamı üzerine kesildiğini, neden Zafer Bey’in kod adının rüşvet listesinde geçtiğini, Egemen Bağış’a neden ayakkabı kutusunda, elbise torbasında ve çikolata tepsisinde 500’en bin dolar para verdiğini de anlatırdı belki.
Ama kısmet değilmiş demek ki!
Bakarsınız, bakanlar “sanık” olarak sorgulanırken, onlar açıklarlar bu soruların yanıtlarını.
“Dünün” şakası!
Dün en çok şu twite güldüm, “Çapulcu Ayyaş” isimli bir kullanıcı atmış:
“Saatlerin geri alınacağını duyunca fenalaşan Zafer Çağlayan’a durum izah edilmeye çalışılıyor.”
Daha önce de söylemiştim.
Bu tür şakaları daha çok duyacaksınız Zafer Bey, alışmaya çalışın, sinirlenmeyin!
Merak ettiğim bir konu!
Başbakan Ahmet Davutoğlu, “çözüm süreci ile ilgili olarak şunu söyledi:
“Çözüm süreci bizim için asırlarca bir arada yaşamış halkımızın içindeki barışı tashih etme ve milli birliği sağlama sürecidir. Bu teröristlere, vahşilere eşkıyalara taviz verme süreci değildir. Tek muhatabımızda burada bahsedilen terör örgütü değil bölgede yaşan halkımız ve onu temsil eden tüm kesimlerdir.
Halkımızı tek parti temsil etmiyor.”
Ben de soruyorum:
Peki eğer bu söylediğiniz doğruysa, neden bu sürecin “tek muhatabı” Abdullah Öcalan imiş gibi davranıyorsunuz?
Niye heyetler ona gidip geliyorlar da bölgedeki başka kişi ya da kuruluşlara gidip, “yol haritasını” tartışmıyorlar?
Gülencilerin uluslararası meşruiyet atağı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Obama’yı her gördüğünde, her konuştuğunda Fethullah Gülen’in iade edilmesini istiyor.
Yandaş gazetecilerin bu konuda yaydığı havaya bakarsanız, Obama da bugün yarın Gülen’i, Erdoğan’a teslim edecek gibi!
Ama bunun işaretlerini pek göremiyorum.