HÜRRİYET

Şaka değil ’siyasi gerçek’

ÇOK partili yaşama geçtiğimizden bu yana Tunceli’de ilk kez milletvekili çıkaramayan CHP’de bazı ilçe yönetimleri görevden alındı. Bir ilçe yönetimi de “seçim başarısızlığı nedeniyle” istifa etti.

Görevden alınan Merkez İlçe Yönetim Kurulu Başkanı, “Seçimden önce genel merkeze giderek önseçim yapılmasını istedim. MYK üyesi Sinan Yerlikaya bunu istemedi, kendisini genel merkez atamasıyla liste başına koydurttu ve seçimi kaybettik” diye anlatıyor.

“Seçim başarısızlığı nedeniyle” Tunceli ilçe örgütlerini görevden alan CHP yönetimi, hatırlayacaksınız, kendisini seçim nedeniyle başarılı bulmuştu.

Bugüne kadar altı seçim kaybeden genel başkan da dahil olmak üzere bu nedenle istifa etmeyi düşünen de yok!

Liste başı olup seçimi kaybeden kişi de zaten aynı MYK’nın bir üyesi!

Bu tabloya bakınca Türk mizahının ve espri anlayışının neden bu kadar güçlü olduğu bir kez daha ortaya çıkıyor.

Nasreddin Hoca’nın, Aziz Nesin’in, Rıfat Ilgaz’ın bu topraklardan çıkmış olmasında şaşılacak bir şey yok!

Anayasa, nasıl ’sivil’ olabilir?

DÜNYANIN başka bir yerinde Anayasa bu kadar çok değişikliğe uğruyor mu, bilmiyorum.

Ama bu yeni “sivil Anayasa” da gerçekleşirse benim 50 yıllık yaşamıma 6 Anayasa sığmış olacak.

1960 öncesini elbette hatırlamıyorum. 1960 Anayasası ile büyüdüm, ortaokul ve lisedeki yurttaşlık bilgisi derslerinde o Anayasa’nın faziletlerini dinledim.

Siyasal’ın 1. sınıfında Anayasa Hukuku dersini okumaya başladığımda da 1971 darbesinin “üzeri şallı” Anayasa’sı vardı.

1980’den sonra “referandumla kabul edilen” Anayasa ile tanıştım.

1990’dan sonra da bu Anayasa’nın sağı solu bir hayli değişti ki onu da yeni bir Anayasa sayabiliriz.

Ve şimdi de “sivil Anayasa” hazırlanıyor.

“Sivil olmayan Anayasa” da, tıpkı bugünkü “sivil Anayasa” gibi üniversite hocalarından bir komisyon tarafından hazırlandı. Yoksa askerler oturup “askeri Anayasa” filan yazmış değiller.

Ne sivil toplum kuruluşlarının görüşü alındı, ne geniş bir katılımla Anayasa’nın herkese ait bir metin olmasına gayret edildi.

Bugünkü tablo da ondan pek farklı değil.

Buna dikkat edilmiyorsa, bu Anayasa nasıl “sivil Anayasa” olacak, bunu gerçekten merak ediyorum.

’Ascot şıklığı’ mı dediniz?

İSTANBUL Veliefendi Hipodromu’nda yapılan Uluslararası Topkapı Koşusu’ndaki tribünlerde çekilen fotoğrafları yurtdışından döndükten sonra görebildim.

Ve doğrusunu isterseniz, bu eğlenceyi kaçırmış olduğuma da üzüldüm!

Yarışı izlemeye gelen ünlü hanım davetlilerin hepsinin başında şapkalar vardı!

Bir manken ajansının sağladığı mankenler de şapkalar giydirilerek tribünlere oturtulmuştu.

Biliyorsunuz, kadın konukların şapkalarıyla gelip izledikleri bir at yarışı daha var.

İngiltere’deki ünlü Ascot yarışlarında, yüksek sosyeteye mensup hanımlar şapkalar giyiyorlar.

Ama o şapkalar ile bizimkilerin taktığı şapkalar arasında önemli farklılıklar var elbette.

Orada “şapka giyme geleneği” olduğu için kadınlar, hangi giysiye nasıl şapka kullanacaklarını daha iyi biliyor olmalılar.

Baktım, bizimkiler plajlarda giyilebilecek hasır şapkaları bile kafalarına oturtmuşlar.

Bir tarafta yüzlerce yıllık bir geleneğin sonucunda kendiliğinden ortaya çıkan bir şıklık, öteki tarafta taklitçilikten kaynaklanan bir sakillik var!

Gazetelerin bu tabloyu “Veliefendi’de Ascot Şıklığı” diye yorumlayan başlıklarının da ancak bir “istihza” olabileceğini düşünüyorum!