Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Seçilirsin, slogan atamazsın!

BAŞBAKAN Recep Tayyip Erdoğan, seçilme yaşının da 18’e indirilebilmesinden yana olduğunu söyledi. “Seçebiliyorsa, seçilebilmeli de” dedi.
Başbakan bu sözleri “seçilmiş bir öğrenci topluluğunun” önünde söyledi.

Salonda uslu duracağından emin olunan gençlerin önünde!

Kim bilir belki rektör beyler seçtikleri çocuklara belki yemin bile ettiriyorlardır, “İki gözüm kör olsun ki salonda çık çıkarmadan oturup, alkışlamak dışında bir eylemde bulunmayacağım” diye.

Salona girmesi uygun bulunmayan gençler ise dışarıda kendilerini ve fikirlerini ifade etmeye çalışıyorlar.

Tabii birileri tarafından ağızları tıkanana kadar!

Cumartesi günü Hürriyet’te böyle bir fotoğraf vardı.

Başbakan, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde fahri doktora alırken, salonun dışında protesto gösterisi yapan iki genç (evet sadece iki genç) slogan attıkları için gözaltına alınmışlar. Fotoğraf, gençlerin sivil polisler tarafından götürülüşleri sırasında çekilmiş.

Polislerin bir eli gençlerin boynuna dolanmış, diğer elleriyle de ağızlarını sıkı sıkıya kapatıyorlar.

Bir üniversitenin bahçesinde, ağızları tıkanarak konuşmaları, slogan atmaları engellenen öğrenciler!

Üniversiteler, hesapta “özgür düşüncenin beşiği” sayılıyorlar ama bir demokratik protesto eylemine bile izin yok. İzin olmadığı gibi dayak, sopa, gözaltı var.

Bir demokrasinin olmaz ise olmaz bir unsuru, üniversitenin bahçesinde geçerli değil.

Ve Başbakan, 18 yaşındaki gençlerin de seçilme haklarının olduğunu söylüyor.

Birileri birilerini uyutuyor, uyumak istemeyenlerin ise ağızları tıkanıyor!

Bindik bir alamete!

DIŞİŞLERİ Bakanı Ahmet Davutoğlu, Suriye’de tarafı olmamamız gereken bir savaşa sürüklendiğimizden endişe edenleri Esad rejimini desteklemekle suçluyor.

Türkiye’de sırf AKP politikalarına karşı çıkmak için Esad rejimini destekleyecek dangalak bulmakta zorlanmayız elbette ama böyle topyekûn bir suçlamada bulunması da kendisinin bazı anlayış sorunları yaşadığını düşündürtüyor bana.

Esad’ın faşist rejiminin Suriye halkına zulmü bugün başlamadı, Davutoğlu ve Erdoğan, Esad’ın can ciğer kuzu sarması arkadaşıyken de ben o rejime karşıydım, bugün de karşıyım.

Suriye halkının bu rejimden kurtulması lazım, elbette yeni bir tür İslamofaşizmin eline düşmemesi kaydıyla! Bunun yolu da Suriye’deki gerçek demokratları desteklemekten geçer, bombalı otomobillerle sivilleri öldürecek kadar gözü dönmüş aşırı unsurları desteklemekten değil.

Davutoğlu’nun ve Başbakan’ın izledikleri politikaya bakarak bu pazartesi sorularımıza eşlik etmek üzere anlamlı bir şarkı seçeyim istedim.

Şarkımız, Cem Karaca’dan “Bindik bir alamete, gideyoz kıyamete!”

Youtube’da güzel bir videosu da var, Türkçe rock severler de eminim bu şarkıyı çok beğeneceklerdir.

Buyurun sorularımıza geçelim:

1 – KPSS sorularını çalıp dağıtan organize suç örgütü neden hâlâ yakalanmadı? Başbakan emir verdi ve suçlular hâlâ ortada yok. Demek ki MİT Müsteşarı ve Emniyet Müdürü, Başbakan’ın emrini yerine getirmedi. Savcılıktan da bu konuda bir açıklama yapıldığını duymadım. Kimlerin bu sınavda kopya çektikleri belli! Bütün bu zanlıların ifadelerinin alınması işleminin tamamlanıp tamamlanmadığını bile bilemiyoruz.

2 – Bülent Arınç’a suikast düzenleneceğine ilişkin olay da hâlâ üzerinde bir sır bulutu taşıyor.
Yakalanan subaylar serbest bırakıldılar, haklarında dava açılmadı, bu iddia ile ilgili olarak hiçbir adli gelişme yaşanmıyor. Ne oldu? Suikastçıları koruyan bir derin yapılanma mı var, yoksa bu da bizleri uyutmak için uydurulmuş bir palavra mıydı?

3 – Suudi Arabistan Kralı’nın devlet büyüklerimizin eşlerine armağan ettiği mücevherler de beyan edilmedi. Sanıyorum bu soruyu ilk kez dört yıl kadar önce sormuştum. Hâla bir yanıt yok. Kralın mücevherleri ne oldu, neden beyan edilmedi, neden bununla ilgili kanun ve yönetmeliğe uyulmadı?

Bu sözü ciddiye alamadım

BAŞBAKAN ’ın seçilme yaşının 18’e indirilmesi üzerine söylediklerinde ne kadar samimi olduğunu bilemiyorum.

Bunun nedeni ise AKP yöneticilerinin tavrıdır. Biliyorsunuz, Başbakan yeni bir fikir ileri sürdüğü zaman AKP’de bir tatlı telaş başlıyor. Başbakan’ın hükümetteki ve partideki yardımcıları destek demeçleri veriyorlar. Heyecanlı milletvekillerinden bazıları o fikir ile ilgili çalakalem yazılmış kanun tekliflerini bile getirip TBMM Başkanlığı’na veriyorlar.

Bu sefer böyle bir şey olmadı. Onun için “Başbakan bu fikrinde ne kadar samimi bilemiyorum” diye yazdım.

Demokrasimizin bugün geldiği aşamada ise Başbakan’ın bu fikrinin gerçekçi olmadığını söylemeliyim.

18 yaşında seçimle gelinen mevkilere seçilebilmek için insanın en azından siyasi bir geçmişi olması gerekir.

Seçileceği yer neresi olursa olsun: İster belediye meclisi, ister belediye başkanlığı, ister milletvekilliği!

Ama bizim demokratik düzenimizde ve siyasi sistemimizde bir genci 18 yaşında siyasi deneyim sahibi yapmaya olanak yok.

Buna kalkışan okuldan atılmaktan tutun da hapse girmeye kadar bir dizi tehlike ile karşılaşır.

Zaten ilkokula 60 aylıkken başlasa bile mecburi eğitimini tamamlaması 17 yaşını bulur. Ne zaman siyasete girecek, ne zaman bir fikir sahibi olacak, ne zaman bir siyasi parti örgütü içinde çalışıp seçilebilmesine olanak verecek bir çevre yaratacak?

Onun için Başbakan’ın söylediği şey bir fanteziden ibaret.

Belli ki gaza gelmiş, o heyecanla da söylemiş. AKP yöneticilerinin yukarıda sözünü ettiğim tutumlarının nedeni de bu sözün ciddiyetine inanmamış olmalarıdır sanırım.