HÜRRİYET

Vakit yine provokasyon peşinde!

BAŞBAKAN ile Cumhurbaşkanı’nın çok sevdikleri, uçaklarından temsilcilerini indirmedikleri Vakit Gazetesi, bir kez daha çok tehlikeli bir provokasyonun peşine düştü.

İmam Hatip Lisesi mezunu bir öğrencinin, ÖSS’de dördüncü olmasına rağmen istediği fakülteye girememiş olmasından yola çıkılarak yapılan provokasyon, İstanbul’daki Yahudi cemaatini hedef alıyor.

Vakit, “İmam hatip mezunu istediği yere giremezken, Musevi Lisesi mezunları istedikleri okula girebiliyor” şeklindeki yayınıyla fitili ateşlemeye çalışıyor.

Hatırlayacaksınız, bu gazete hedef gösterdiği için Danıştay’da bir yargıç, Gümüşhane’de bir avukat öldürüldü.

Şimdi aynı oyun İstanbul’da Yahudilere karşı tezgáhlanıyor!

Vakit Gazetesi, imam hatip mezunlarının istedikleri üniversiteye giremiyor olmalarının nedeninin bu okulların meslek lisesi olmasından kaynaklandığını, aynı sorunun öteki meslek lisesi mezunları için de geçerli olduğunu bilmiyor mu? Biliyor!

Musevi Lisesi’nin, TC Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı bir “düz lise” olduğunu ve düz lise mezunlarının haklarından bu okul mezunlarının da yararlandığını bilmiyor mu? Bunu da biliyor!

Buna rağmen ısrarla bu provokasyonun sürdürülmesinin bir tek amacı var: Vakit okuyucuları arasında sayıları hiç az olmayan meczupları harekete geçirmek!

Birilerinin canı yanmadan, bu provokasyon durdurulmalı.

Özür, kabahatten daha garip!

PARİS’teki Mevlana etkinliğinde ayakkabısını çıkararak koltuğa bağdaş kuran Konya Kültür ve Turizm Müdürü’nün açıklamalarında bir husus dikkatimi çekti.

Müdür Bey, “Ortaya çıkan bu durumdan dolayı şehrim ve ülkem adına tüm kamuoyundan özür diliyorum” diyor.

Müdür Bey’in hareketi sonuç olarak kişisel bir hareket. Kendi eğitim ve terbiye düzeyi ile yaşam alışkanlıklarının belirlediği bir davranış nedeniyle, neden “Konya şehri ve Türklerin ülkesi adına” özür diliyor?

Yapılan yanlış hareketi Konya şehri ve Türk ülkesi mi yaptı?

Bunu anlayamadım.

Ya da bir ikinci olasılık, Müdür Bey’in Türkçe bilgisinin düzeyi ile ilgili olabilir.

Yani yaptığı ayıp hareket nedeniyle aslında Konya şehri ve tüm Türklerden özür dilemek istiyor ama bunu nasıl ifade edeceğini bilemediği için, özür Konya şehri ve Türkler adına yapılıyor.

“Kültür Müdürü” sıfatı için enteresan bir durum bu!

“Ayakkabı çıkarıp koltuğa bağdaş kurma olayı” bana “apronda deve kesme vakasını” çağrıştırıyor!

İkisi de aynı durumun bir sonucu: Artık devlet kadrolarında yükselip müdür vs. olmak için AKP’nin arka bahçesinden çıkmak gerekiyor. Mesleki bilgi, genel kültür ve görgü hiçbir işe yaramıyor.

Türk kahvesi Yunan kahvesi tartışması

GEÇENLERDE kısa bir Yunanistan yolculuğu yaptım ve bir kez daha kendimi “Türk kahvesi-Yunan kahvesi” tartışmasının içinde buldum.

Yemekten sonra garsona dil alışkanlığıyla “şekersiz bir Türk kahvesi” istediğimi söylemiştim, çatık bir kaş “Yunan kahvesi” diye düzeltti.

Milli hassasiyetlerle ilgili tartışmaları yersiz bulurum, bu nedenle üstelemedim.

Ancak kahveyi içtikten sonra garsona şunu söyledim: “Çok haklısın, Türk kahvesi böyle olmaz zaten!”

Haşlanmış kestane suyu kıvamında, sıcak suda şöyle bir karıştırılıp, kaynatılmış kahveye Türk kahvesi denmemesi normal, böylesi olsa olsa Yunan kahvesi olur!

Biliyorsunuz, aynı şekilde baklavanın da Yunan olduğunu iddia ediyorlar ki bu da doğru olabilir.

Çünkü eğer Yunanlıların yaptığı baklava ise bizim Gazianteplilerin yaptığına baklava dememek gerek. Yok, Gazianteplilerin yaptığı baklava ise Yunanlıların yaptığına başka bir isim bulmalı. “İçi fıstıkla doldurulmuş deve hamuru” uygun bir tanımlama olabilir.

Yunanlıların bu tutturmacılığına karşı “Türk kahvesi”nin bir bölgesel ürün olarak tescil edilmesini sağlamamız gerek.

Bu kahve nasıl pişirilir, ölçüleri nedir, kaç taşım kaynatılır, nasıl servis edilir gibi detayları içeren bir tescil belgesine sahip olmalıyız.

Ama korkarım ki böyle bir tescil durumunda da Türkiye’de, Türk kahvesi içebileceğiniz lokanta, kahve sayısı da çok azalacaktır.

Çünkü çoğunda Türk kahvesi, gerçekte olması gerektiği gibi pişirilmiyor.