Önceki gün akşam saatlerinde Bakanlar Kurulu toplantısının ardından Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, tartışmalı YÖK yasa tasarısı hakkında alınan kararı açıkladı:
“Türkiye demokrasiden yana tavır koymuştur. Bize göre demokrasi mevsimlik bir durum ve statü değildir. Demokrasilerde mevcut olan yasama, yürütme ve yargı erklerinin yetki ve sorumlulukları da Anayasa’da bellidir. Bu konuda da karar artık Meclis’indir. Herkesin bu iradeye saygı duyması gerekir.”
Çiçek’in bu sözleri, üslubundaki sakin ve yatıştırıcı havanın yanı sıra hükümetin tavrını da açıklıkla ortaya koyuyordu: Hükümet, tasarıyı TBMM’ye sevk edecek ve son karar orada verilecek..
Dün sabah bütün gazetelerde bu haber yayımlandı ve kamuoyu da sözcüsünün ağzından hükümetin nihai kararını öğrenme olanağı buldu.
Ardından sahneye Tayyip Erdoğan çıktı..
Erdoğan’ın konuşma üslubundan, kullandığı sözcükleri seçişindeki “hassasiyetinden” kaynaklanan nedenlerle “sahneye çıktı” yakıştırmasını yapıyorum.
Meclis’te ‘Yuh’ sesleri
Erdoğan’ın parti grubunda yaptığı konuşmayı izleyenler veya konuşma metnini okuyanlar neden söz etmek istediğimi anlayacaklardır.
Başbakan’ın parti grubunda yaptığı konuşmanın genel havası bir seçim meydanında ya da bir kahvehanede yapılan propaganda konuşmalarını hatırlatıyor.
Sesini yükseltme tarzı, söz ettiği kişilerle ilgili olarak zaman zaman hakarete varan ifadeler kullanması TBMM çatısı altında yapılan bir konuşmaya hiç yakışmıyor.
Hele hele konuşma sırasında TBMM çatısı altında izleyici olarak bulunan bazı kişilerin “yuh” çekmeleri ve buna müsamaha gösterilmesinin açıklanabilir hiçbir tarafı da bulunmuyor..
Zaman zaman “yahu”larla süslediği konuşmasında aldatıldıklarını söyleyen profesörleri “akil baliğ olmamakla” suçlayabiliyor ama sonra hemen arkasından kendisinin de tam dört kere aldatıldığını söyleyebiliyor.
Belli ki Başbakan’ın sinirleri, o mevkiye kadar çıkan bir kişide hiç olmaması gerektiği kadar gerilmiş!
Güç gösterisi konusu değil
Türkiye, Anayasa’da yazılı kurallar çerçevesinde yönetilen bir demokrasi.
Yasama, yürütme ve yargı organları millet adına egemenliği bu Anayasa’da yazılı kurallar çerçevesinde kullanıyorlar.
Dolayısıyla bu yetkinin tartışılması da mümkün değil.
Bu yetkiler üzerinde bir tartışma varmış havasını yaratmak da herhalde bir Başbakan’a düşmemeli..
Hükümet, yürütme yetkisini kullanarak bir tasarı hazırladı. Bu tasarı yasama organı olan TBMM’de görüşülüp, bir karara varılacak. Tasarı yasalaşırsa bunu onaylamak ya da veto etmek Cumhurbaşkanı’nın anayasal yetkilerinin sınırları içine giriyor. Cumhurbaşkanı’nın bunu nasıl kullanacağını tahmin etmekle birlikte henüz bilmiyoruz. Belki veto eder, belki onaylayıp Anayasa Mahkemesi’ne götürür. O zaman da yasa, Anayasamızın örgördüğü gibi yargının yetki alanına girer..
Bu süreç içinde yetki sahiplerinin ortalığa çıkıp nutuklar atarak “benim yetkim var” demelerinin açıklanabilir hiçbir yönü yok..
Güç gösterisi yapmakla, yetki ve sorumluluk sahibi olmayı karıştırmamak gerekiyor.
Tartıştığımız konu “güç gösterilerine” vesile edilmeyecek kadar önemli bir konudur, bunu unutmamak lazım.
