Mehmet Yakup Yılmaz Body Wrapper

Kelimelerle değil tek bir hareketle… 'Seni Seviyorum'

 Gustave Flaubert’in bir sözünü not etmişim. Rahmetli Adnan Berk, bir yazısının girişinde kullanmış bunu. Şöyle diyor: “Olgunlaşmamış bir cümleyi alelacele söylemektense, it gibi gebereyim daha iyi!..”

Kadınlar ve erkeklerin “konuşma” alışkanlıkları üzerine dün yayımlanan yazımı yazarken tekrar hatırladım bu sözü.
Bir arkadaşım vaktiyle bana Japonca da “Seni Seviyorum” türünden cümlelerin kullanılmadığını söylemişti, onun yalancısıyım..
Japon âşıklar, birbirlerine bu tür sözleri hiç söylemezlermiş.

Sevgi öyle bir şey ki..
Hatta evlenip çocukları olduktan sonra da kadınlar kocalarına “baba”, kocalar karılarına “anne” diye hitap ederlermiş..
Gülüm, balım, mor menekşem gibi hitaplar da kullanmazlarmış.
Çünkü Japonya’da “sevgi”nin sözle değil, hareketlerle, mimiklerle, jestlerle, davranış kalıplarıyla anlatılabilecek bir “duygu” olduğuna inanılırmış.
Sonsuz bir zarafet ve sadelik içinde sürüp giden Japon yaşantısına ne kadar uygun bir durum..

Söze gerek yok
Kill Bill Volume 1’i izlerken O -Ren-Ishii’nin “özel koruması” Go-Go Yubari’nin de hiç konuşmadığı dikkatimi çekmişti.
Kolejli kız giysileri içinde, elinde uzun bir zincire bağlı öldürücü bir topuzu savururken “Gelin”le ve bizlerle, sadece gözleriyle iletişim kuruyordu.
Böyle naif bir yaratığın Hollywood filmlerindeki diğer kötü karakterler gibi gevezelik yapmamasının nedeni de acaba bu muydu?
Japonca’da “kötü duygular” da sözlerle anlatılmasına gerek duyulmayan, hareketlerden, mimiklerden anlaşılması beklenen bir şey miydi?
Acaba Bülent Ecevit’in de merak saldığı şiir sanatı “haiku”nun Japonya’da doğmuş olmasının nedeni de bu mu?
Kendisi de zaman zaman “haiku” yazdığını söyleyen Engin Ardıç, bu sanatın “kendinden başka bir şey anlatmayan, kendi kendine yeten bir tür” olduğunu yazdı geçenlerde..

Konuşmanın erdemi
Bütün bunları hatırlayınca Japonlar gibi konuşmadığımıza üzülmedim değil..
Düşünsenize, öyle olsaydı hayatımız ne kadar kolay olurdu.
Hiç sevmediğimiz birine boş yere güzel sözler söylemek zorunda kalmazdık. Kimseyi gereksiz yere pohpohlamak zorunda da olmazdık..
Birisine bir şey anlatacağımız zaman kırk dereden su da getirmezdik.
Çünkü bakışlarımızla, halimiz, hareketimizle ne demek istediğimizi karşımızdaki zaten anlamış olurdu.
Böyle olduğu için de daha kibar insanlar olabilirdik.
Ne demek istediğimiz her halimizden belli olduğu için “yeterince olgunlaşmamış cümleler” kurmak zorunda da kalmazdık..
Ama itiraf etmeliyim ki, konuşmanın da kendine göre erdemleri yok değil.
Hiç söylenmemiş sözlere, hiç kastedilmemiş anlamlar yüklemek tehlikesinden de koruyor bizi konuşmak..

Bir tür pazar testi..
Bu pazar günü bir deneme yapalım isterseniz. Sonuçlarını bana yazarsanız, hep birlikte bunları paylaşabiliriz diye de düşünüyorum.
Deneme şu: Bugün hiçbir şey söylemeden, sadece bir tek hareket yaparak sevdiğimiz kadına / erkeğe sevgimizi ifade etmeye çalışalım..
Bakalım bunu nasıl başaracağız?