t24.com.tr

Acı biberli “hukuka giriş” dersi almalı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Bay Bay Kemal cezaevlerini boşaltacağız diyor, ya bu ülke hukuk devleti ya” dedi.

Cumhurbaşkanı’nın minibüs muavinleri gibi konuşmasına doğrusunu isterseniz ben hâlâ alışamadım.

“Ya” sözcüğü, “hey, ey” anlamına geliyor ve birisine böyle sesleniyorsanız karşınızdakini küçültmeye çalışıyorsunuz, azarlıyorsunuz anlamına da gelir ama aynı zamanda kendi seviyenizi de ortaya koyar.

Bizim yetiştirilme yıllarımızda böyle sözcükleri cümle içinde uluorta hele büyüklerin yanında söylemek, “acı biber” çağrıştıracak sonuçlar yaratırdı. Fiziki olarak biber sürmezlerdi elbette ama bu uyarının muhatabı olmak bir çocuğun yüzünün kızarması için yeterli olurdu.

Yeni Türkiye’de böyle dertlere yer yok, bunun için Allah’a şükretmeli miyiz, bilemedim.

Toplumuzu saran ve dilimizi de etkileyen lümpenleşmenin bir sonucu bu.

Oysa böyle kelimeleri kullanmadan da derdimizi ifade edebiliriz, Türkçe binlerce yıldır konuşulan bir dil sonuç olarak. Zengin bir birikimi var.

İşin benim açımdan hoş olmayan yönü böyle konuşmanın Erdoğan’a bir “sahicilik” kattığı iddiası.

Bu nasıl bir “sahicilik” ise derdini birilerine hakaret etmeden ifade edemiyor mu?

Erdoğan’ın sözlerindeki ikinci vahim durum, Erdoğan’ın “hukuk devleti” kavrayışının düzeyini göstermesi.

Doğrusunu isterseniz dilimizi kullanış tarzı mı daha vahim, hukuk devletinin ne olduğu ile ilgili bir fikrinin olmaması mı daha vahim, tam karar veremedim.

İkisi de son derece önemli ve Erdoğan, bu ülkeyi 20 küsur yıldır tek başına yönetiyor, yine de sağlam temelleri olan bir devlet kurmayı başarmışız ki bu 20 yılın tahribatına rağmen hala ayakta olan kurumları da var.

Hukuk devleti, vatandaşları keyfi uygulamalardan korur. Anayasa ve buna uygun çıkarılmış yasalar vardır, kamu otoritesi kendisini bunlarla sınırlar.

Teorik olarak Türkiye böyle bir devlet. Ama Anayasa ve yasalar keyfi olarak uygulanabiliyor. Anayasa’yı, Anayasa Mahkemesi kararlarını, üst hukuk normu olan AİHS’yi ve AİHM kararlarını takmayan bir yürütme ve yargımız var.

İşine nasıl gelirse onu uyguluyor.

Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti, aslında tarihsel olarak çok gerilerde kalmış olan “şekli hukuk devleti” tanımının bile içine giremiyor. Nerede kaldı modern bir hukuk devleti olsun.

Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu’nun seçilince “cezaevlerini boşaltacağız” sözleri, Anayasa ve kanunlara rağmen hapiste tutulanların serbest bırakılmasını sağlayacak düzenlemeleri vaat ediyor.

Yani TC’yi, şeklen de olsa hukuk devleti sınırları içine çekmeyi hedefleyen bir vaat.

Mesela Osman Kavala. Farkında mısınız, tam 2000 gündür uydurulmuş bir suçlamayla hapiste.

Benzerine ancak orta çağ krallıklarında rastlanabilecek bir durum bu.

Öte yandan Erdoğan ve ortağının çıkardığı “özel af” düzenlemeleri, suç örgütleri yöneticilerinin bile cezalarını çekmeden aramıza karışmalarına yol açtı.

TBMM’nin böyle bir af yetkisi elbette var.

Muhalefet TBMM’de çoğunluğu elde ederse Erdoğan’ın mafya şefleri için kullandığı bu yetkiyi, haksız yere hapiste tutulanlar için kullanınca mı sorun olacak?

——————————-

Bahçeli’nin akıl edemediği formül!

MHP Genel Başkanı ve iktidardaki koalisyonun küçük ortağı Devlet Bahçeli, kuru soğan fiyatlarındaki artış üzerinden yüksek gıda enflasyonunu eleştirenlere yanıt verdi:

“Kurtuluş Savaşı zamanı soğan edebiyatı mı vardı?”

Çocukken konulara böyle alakasız yerinden dalış yapanlara “dam üstünde saksağan” tekerlemesi ile yanıt verirdik ancak biraz düşününce Bahçeli’nin haklı olduğunu kavrayabildim.

Evet haklı olabilir çünkü nasıl ki AKP’den önce ambulans, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi, uçak, otomobil, çatal, üniversite yoktuysa kuru soğan edebiyatı da yoktu.

Bütün bunlarla birlikte hayatımıza “et fiyatına satılan kuru soğan” edebiyatını sokan da AKP – MHP koalisyonu oldu.

Bahçeli, Kastamonu’daki konuşmasında şu konuya da dikkat çekti:

“14 Mayıs’ta 13’üncü Cumhurbaşkanı ile 28’inci dönem TBMM milli iradenin tesciliyle belli olacaktır.”

Bahçeli gibi bir matematik dehasının bu cümle içindeki sihirli formülü keşfedememiş olmasına hayret ettiğimi de söylemeliyim.

Oysa 14 – 1 = 13 ve 14 X 2 = 28 denklemlerinin numerolojik sonuçları, soğan fiyatlarının bugünkü seviyesini de açıklıyor.

Nitekim 28‘i 2 ile toplarsanız bir kilo kuru soğanın fiyatı olan 30 rakamını buluyorsunuz ki bunun 14 – 1 = 13 denkleminin ortaya koyduğu uğursuzluğun bir sonucu olduğu çok açık!

Ayrıca 14 Mayıs’ta 13. Cumhurbaşkanını seçeceğiz dedikten sonra neden 1 + 4 + 1 + 3 = 9 rakamına ulaşamamış, üzerinde durmak gerek.

Çünkü buradaki 9, dokuz ışığı gösteriyor ve bundan 6 oku çıkarırsak 3 kalıyor ve bunu (2 + 8 = 10) ile çarparsak yine kuru soğanın kilo fiyatına ulaşıyoruz: 30!

———————-

Bakan bile et için Kurban’ı bekliyor

Mersin’den milletvekili seçilmek için ilçeleri gezen Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, Silifke’de yaptığı konuşmada Silifke yoğurdunun lezzeti konusuna özel bir yer ayırdı.

Biliyorsunuz Silifke’nin yoğurdu, “seni doğuran ana, olsun bana kaynana” halk deyişinde de ifade edildiği gibi özel bir ürün. Coğrafi işarete de sahip.

Nebati Bey şunu söyledi:

“Silifke yoğurdu kavurmayla güzel olurmuş. Ben de Erdemli’den peynirli, patatesli sıkma bazlamamı yerim; beklerim Kurban Bayramı’nda etle yoğurdumu yerim.”

Buradan anlıyoruz ki sanayici, zengin bir aileden gelen Nureddin Bey kardeşimiz bile eti ancak Kurban Bayramı’nda yenilebilecek bir gıda türü olarak görüyor.

Haksız da sayılmaz, kavurma yapmak için bir kilo kuzu kuşbaşı almak isterseniz dünkü en ucuz fiyat Akakçe’de 343 lira olarak gösterilmişti. (Dün saat 17.26 itibariyle.)

Nureddin Bey’in bu sözlerini okuyunca Erdoğan’ın, kendisini arayıp “sen gözlerinle konuş kardeşim, ağzınla konuşunca baltayı taşa vuruyorsun” demesinin an meselesi olduğunu düşündüm.

Nebati Bey’e bir öneri: Erdemli usulü patatesli sıkma pahalı gelebilir, Adana usulü sıkım bence hem daha lezzetli hem daha ucuza mal olur, söylemiş olayım.

—————————-