Hayır başlığın “suç örgütü lideri” iddiasıyla gözaltına alındıktan sonra önce ev hapsine alınan sonra oradan da salıverilen Aziz İhsan Aktaş ile bir ilgisi yok.
Dolaylı bir ilgiden söz edebiliriz belki.
Evet Aziz İhsan Bey de “çıktı” ama bir baskı karşılığında çıktığını iddia edemeyiz.
AKP’li bir başkan tarafından yönetilen Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, 31 Temmuz günü yaptığı iki ihaleyi de partili bir yöneticinin şirketine “doğrudan temin yöntemiyle” vermiş.
İhalenin toplam bedeli 1 milyon 310 bin 250 lira olmuş ki bunun ne kadarı kâr olarak cebe inecek, bunu bilmiyorum.
Benim ilgimi çeken şey ihalenin konusu: Baskı karşılığı çıktı hizmeti alımı!
Kocaeli gibi Türk sanayisinin kalbi sayılabilecek bir ilde “baskı karşılığı çıktı hizmeti” üretecek bir tek partili yöneticinin şirketi mi varmış diye merak ettim.
Bu ilde “bilgi teknolojileri” alanında faaliyet gösteren başka şirket var mı diye internette kısa bir araştırma yaptım. Sayıları bir yazının olması gereken uzunluğu çok ama çok aşacak miktarda olduğu için isimlerini tek tek yazamıyorum.
Öte yandan “baskı karşılığı çıktı hizmeti” ne menem bir üretimdir diye merak edecek okuyuculara söylemeliyim ki bunu ben de bilmiyorum. Zaten merak da etmediğim için araştırmadım.
Önemli olan şey bu: Bir kentte aynı işi yapacak çok sayıda şirket varken belediyenin ihalesi neden partili bir yöneticinin şirketine doğrudan verilir?
Kimseyi suçlamak ve töhmet altında bırakmak istemem ama siyasi etik, buna izin vermiyor olmalıydı.
Hatırlarsınız belki Ahmet Davutoğlu Başbakanlığı döneminde bir siyasi etik kanunu çıkarmaya niyetlenmiş, Cumhurbaşkanı’ndan fırça yemişti: Böyle yaparsanız çalışacak il başkanı, belediye başkanı bulamazsınız!
Ben de o sayede öğrenmiştim ki çalışacak il başkanı ve belediye başkanı bulmakta zorluk çekmeyeceksek, etik kurallarını görmezden gelmemiz gerekecek.
AB ile vize muafiyeti anlaşması için gereken 72 kriterden yerine getirilmeyen altısından bir bölümü de zaten bu konuyla ilgili.
AB, Türkiye’nin bağımsız bir yolsuzluklarla mücadele kurumu oluşturmasını istiyor.
TBMM için etik kurulları, siyasetin finansmanı ile ilgili düzenlemeler de bunun bir parçası.
Bugün bütün millet AB’nin vize kuyruklarında sürünmek zorunda kalıyorsa sebebi Kocaeli’dekine benzer ihaleleri yapmaktan vazgeçemiyor olmalarıdır.
Türk siyasi tarihinin son çeyrek yüzyılına damgasını vuran en önemli şey neydi derseniz, yolsuzluklardır derim.
Onun için Kocaeli Belediyesi’nin yaptığı bu ihale kimseyi rahatsız etmiyor.
Bunlar artık o kadar sıradan uygulamalar haline geldi ki haber bile olamıyor.
——————————–
“Suç örgütü lideri” serbest!
Aziz İhsan Aktaş ile başladım, oradan ilerleyelim.
Aziz İhsan Aktaş, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın CHP’li belediyelere karşı başlattığı soruşturmanın merkezindeki isim.
Savcılık operasyonlar başladığında kendisini “suç örgütü lideri” olarak ilan etmiş tutuklatmıştı.
Aziz İhsan Aktaş, “itirafçı” oldu ve şimdi elini kolunu sallayarak aramızda geziyor.
Önce şunu söylemeliyim ki kendisini tanımam, nasıl bir insan olduğunu bilmem. Zaten tanımam da gerekmiyor.
Savcılığın iddiasına göre Aziz İhsan Bey, CHP’li belediyelerden oluşan bir örgüt kurup, belediyeleri soyup soğana çevirmiş. Bunu yaparken de belediyelerdeki yöneticileri de rüşvetle kendine bağlamış. Suç örgütü lideri olmasının nedeni bu.
Bu savcılığın iddiası, benim değil.
Ancak aynı kişi AKP’li belediyelerle de iş yapmış, hatta CHP’li belediyelerle yaptığından daha büyük çapta işler de yapmış ama orada suç örgütü kurmamış.
Bu savcının iddiası değil. Savcının tutumundan benim vardığım sonuç.
Ve bu kişi yakayı ele verene kadar deyim yerindeyse çalmakta bir sakınca görmemiş.
Yakayı ele verince de konuşmuş ve şimdi bu sayede hapse girmeyecek.
Yani yakalanmamış olsaydı, çalmaya devam edecekti ve bundan dolayı herhangi bir pişmanlık da duymayacaktı.
Yakalanınca pişman olmuş, itiraf etmiş ve bu durum onu suçlarından arındırıyor!
Durumun özeti şu:
Bu adam yakalanmadan önce savcıya gelip, bütün bildiklerini açıklamamış.
“Benden rüşvet istediler, mecburen verdim işte bu da listesi” dememiş.
Hatta polis ve savcı ile iş birliği yapıp, “suçüstü” operasyonuna da katılmamış.
İlk göz altına alındığında da “rüşvetle örgüt kurdum” diye anlatmamış.
Ama bir süre sonra hapiste yatmaktan sıkıldığı için itirafçı olmuş.
Böylece “etkin pişmanlık hükümlerinden” yararlanacak.
Gerçekten pişman olmuş olsaydı, yakalanmadan önce gidip çeteyi ele verecek bilgileri savcılara anlatması gerekmez miydi?
—————————
