Maliye Bakanı Mehmet Şimşek büyük bir müjde verdi: Türkiye’nin risk primi 400 puandan daha fazla düştü!
Bu habere sevinsem mi, ağlasam mı bilemedim.
Çünkü gayet iyi hatırlıyorum ki Naci Ağbal daha görevdeyken Türkiye’nin 5 yıllık risk primi 280 ile 310 puan arasında seyrediyordu.
“Risk primi” diye yazıyorum, CDS deseydim daha havalı olurdu. Ama size hava atmama gerek yok diye düşündüm.
Şimşek, risk priminin 400 puandan daha fazla düştüğünü açıkladığına göre “yaşasın, artık negatif CDS dönemi başladı” diye mi düşünmeliyiz?
Ama bu da zaten bir oksimoron sayılmalı. “Negatif CDS” yani. Bu “demokrat AKP” demek gibi bir şey; ikisi bir arada olamıyor.
280 ile 310 arasında seyreden CDS, 400 puandan fazla düşerse başka ne olabilirdi ki zaten?
Bazı okuyucuların “CDS çok yükselmişti de ondan 400 puandan fazla düştü” diye içlerinden mırıldandıklarını da duyar gibiyim.
Unutmayın ki ben de bir Türküm ve Türkün hafızası, nisyan ile maluldür.
Şimşek, düştü diyorsa düşmüştür, bu başarıyı alkışlayın, bakın Türkiye’de iyi şeyler de oluyor diye sevinin!
Niye 280’lere düşmüştü, ne oldu da birden 900 puanın bile üzerine çıktı diye sorup, milletin keyfini kaçırmayın derim.
Çünkü Cumhurbaşkanımızın önderliğinde ve talimatları doğrultusunda Mehmet Şimşek Bey kardeşimiz CDS puanımızı 400’dan fazla düşürmeyi başardı!
Daha önce yükseltenler de cezalarını buldular tabii. Cumhurbaşkanımızı dinlemediler, öyle oldu. Şimşek dinledi, böyle oldu!
Bütün bu denklemde anlayamadığım şey şu:
Cumhurbaşkanımızdan habersiz bu memlekette kuş uçmuyor.
Umumi hela açılışlarında bile konuşmacılar söze Cumhurbaşkanı’nın talimatı ve desteğiyle bu işleri yaptıklarını anlatarak başlıyorlar.
Herhangi bir bakanın, valinin, genel müdürün söze böyle girmeden herhangi bir konuda adım atmadıklarını biliyoruz.
Üstelik Cumhurbaşkanı hem dünyanın takdir ettiği bir lider hem iktisatçı.
Niye Şimşek’e verdiği talimatları, Şimşek’ten öncekilerden sakındı?
Nasıl oluyor da oluyor?
———————————–
Erdoğan ve ordu için alarm zili!
Tuzla Piyade Okulu’nda 10 Kasım günü Atatürk’ü anma töreninden sonra yaşananları takip edebildiniz mi?
Bir grup öğrenci, “iğne bulamadıkları için” göğüslerine Atatürk fotoğrafı asmamış.
Asanlar ile asmayanlar arasında çıkan tartışma kavgaya dönünce olay büyümüş ve bizler de bu sayede öğrenmiş olduk ki 15 Temmuz darbe girişiminden sonra “ders çıkardık” diyenler, ders filan çıkarmamışlar.
Meğerse okulda bir grup Nurcu subay, alt devrelerden öğrencileri tıpkı Fetullahçılar gibi hafta sonlarında bazı evlere davet ediyorlarmış. Orada da öğrencilere Nurcu ideoloji doğrultusunda eğitim veriliyormuş.
Bu olaya karışan teğmenlerden birinin disiplin soruşturmasındaki ifadesini Aytunç Erkin, Sözcü’de yazdı.
Teğmen şöyle anlatıyor:
“Bu arkadaşların bizim Harp Okulu sefahatimizden itibaren kim ve ne olduklarını, maksatlarını, Cumhuriyet ve Atatürk karşıtı olduğunu bildirmemize rağmen herhangi bir işlem yapılmamıştır.”
Harp Okulu’ndaki komutanların ya da ardından Tuzla’daki sınıf okulu komutanlarının bu konuda neden kıllarını kıpırdatmadıklarını tahmin edebiliriz.
Eğer bu konuda bir disiplin soruşturması açacak olsalardı ne darbecilikleri kalırdı ne din düşmanlıkları.
İlk Askeri Şura’da emekliye sevk edilirler, kariyerleri sona ererdi.
Bunu göze alamadıkları için ihbarlara rağmen kafalarını öbür tarafa çevirmeyi tercih etmişler.
Erdoğan’dan başlayarak bu iktidarın bütün unsurları, 15 Temmuz darbe girişimine giden yolun nerelerden geçtiğini gayet iyi biliyorlar.
Ama bunu bilmelerine rağmen geçmişte Fetullahçıları gösterdikleri teveccühü ve siyasi desteği, şimdi başka tarikatlara veriyorlar.
Bir tarikat mensubunun, kendisini bağlı hissettiği kişinin o tarikat ya da cemaatin şeyhi / lideri olduğu gerçeğini gayet iyi bildikleri halde, olup biteni seyrediyorlar.
Zannediyorlar ki bu tür cemaatlerle iyi geçinirlerse, onları iktidarlarını pekiştirmek için kullanabilirler.
Oysa bu tür ilişkilerde her zaman tam tersi oluyor.
Tarikat ya da cemaat adı altındaki oluşumlar, iktisadi ya da siyasi olarak güçlenmek için AKP iktidarını kullanıyor.
Günün birinde Fetullahçılar kadar güçlü olduklarını hissettiklerinde neler yapabileceklerini göreceğiz.
Bu tarikatların eli kolu şu anda her yerde.
Niye özellikle İçişleri Bakanlığı ve orduda yerleşmek, mensuplarını önemli yerlere getirmek için çabaladıklarını düşünmekte yarar var.
Poliste ele geçirdikleri mevzileri, belge ve delil toplamakta kullandıkları için 17 – 25 Aralık darbe girişimi gerçekleşti.
Yıllar içinde sabırla topladıkları bilgilerin hepsini bir anda ortaya saçarak Erdoğan hükümetine bir darbe vurmayı planlamışlardı.
Bugün de İçişleri Bakanlığı’nın, Adalet Bakanlığı’nın, ordunun kontrol dışında kalmış bazı ortamlarında aynı yolun izlenmekte olduğuna kuşku duymayın.
Kendilerini yeteri kadar güçlü hissettiklerinde en yüksek siyasi güce kavuşmak isteyeceklerine de!
Erdoğan, “mümin aynı delikten iki kere sokulmaz” diyor ama görünüyor ki aynı delik sokula sokula koca bir çukura dönüşmek üzere.
————————-
