Yargıtay Başkanı’nın, “AYM kararları herkesi bağlar, hak ihlali kararının uygulanmaması da yeni bir hak ihlalidir” demesinin üzerinden iki hafta geçmeden Anayasa Mahkemesi’nin Tayfun Kahraman için verdiği hak ihlali kararı, İstanbul’daki bir ağır ceza mahkemesi tarafından “tanınmadı”!
Aynı mahkeme daha önce de Can Atalay ile ilgili hak ihlali kararını uygulamamıştı.
Selahattin Demirtaş ile ilgili AİHM kararının uygulanıp uygulanmayacağı da dün bu yazıyı yazdığım saate kadar meçhuldü.
Bu konu artık bir yönüyle de “barış sürecini” etkileme potansiyeli taşıdığı için verilecek karar hukuki değil, siyasi olacak!
Yine İstanbul’daki bir alt derece mahkemesi, ısrarla Yüksek Seçim Kurulu’nun kararlarını görmezden geliyor.
CHP’nin İstanbul İl kongreleri YSK’nın açık kararıyla yapılabildi ve yerel mahkeme CHP il yönetimine atadığı kayyımların grevde olduğunda ısrar ediyor.
Yüksek Seçim Kurulu’nun kararları Anayasa’ya göre kesin, temyizi mümkün değil.
“Ben YSK kararını tanımıyorum” demek, yarın seçim sonuçlarını da tanımıyorum demenin yolunu açıyor.
Mahkemelerin bu tutumu Anayasa’yı yok saydıklarını gösteriyor.
Tuhaf bir durum: Mahkemeler, kendi meşruiyetlerinin kaynağı Anayasa’yı tanımıyorlar!
Cumhurbaşkanı’nın tek başına temsil ettiği yürütme organının kontrolündeki HSK da buna sesini çıkarmıyor.
Oysa Cumhurbaşkanı’nın da HSK’nın da meşruiyetlerinin kaynağı aynı Anayasa.
Ve bu Anayasa, bazı mahkemeler tarafından yürürlükten kaldırılmış durumda!
Bunun adına “darbe” diyoruz.
Bu kez ortalıkta tanklar dolaşmıyor, aynı iş mahkemeler tarafından yapılıyor.
Anayasa’yı silah zoruyla değiştirmeye kalkışırsanız nasıl bir yaptırımla karşılaşacağınız Türk Ceza Kanunu’nda yazılı. Ağırlaştırılmış müebbet hapse varan cezalarla karşılaşırsınız.
Ancak bugün yaşadığımız gibi bu işi yapanlar bunu silahla değil de Anayasa’nın kendilerine tanıdığı yetkileri kötüye kullanarak yaparlarsa bunun cezası yok.
Çünkü günün birinde böyle bir durum yaşanacağını 12 Eylül’ün darbecileri bile düşünememişler.
Sadece onlar değil, 12 Eylül öncesi Anayasa’larını yapanların da aklına böyle bir şey gelmemiş.
Aynı şekilde bunun dünyada da bir örneği yok.
Çünkü Anayasa yapıcılar, gücünü Anayasa’dan alan kurumların Anayasa’yı yok sayabileceğini akıl edememişler.
Bugünün güç sahipleri bu durumdan hiç de rahatsızmış gibi görünmüyorlar.
Ancak unutmamaları gereken bir şey var ki seçim yapılan bir ülkede seçmenin tercihi her an değişebilir!
Anayasa’yı böylesine yok saymak genel bir alışkanlık haline gelirse, seçimle iktidara gelen yeni kadroların bu alışkanlığı nerelere kadar vardırabileceklerini düşünmelerini öneririm.
Hukuk herkese her zaman lazım.
—————————–
Bahis şikesi ve “hata olmayan hatalar”
Profesyonel Disiplin Kurulu’na sevk edilen 152 hakemin ortak açıklamasında “yönettiğimiz müsabakalara asla bahis oynamadık” denildi.
Kimse hakemlerin bu kadar aptalca bir iş yapacağını düşünmüyordur sanırım.
Kim, yönettiği maça bahis oynar ki?
Yıllardır “hakem hatası” dediğimiz şeylerin gerçekten hata olmayabileceğini yazıyorum.
Futbol oyununun içindeki herkes elbette hata yapıyor. Futbolcular da hakemler de teknik yöneticiler de hata yapabilirler.
Türkiye de hakemler ile ilgili sorun şu ki bazı hatalar “hata” denilemeyecek kadar kör gözüm parmağına eylemler.
Bahis şikesi dönüyorsa kaynağını bu “hata olması çok zor hatalarda” aranmalı.
Çıkmaması gereken bir kırmızı kart, çıkması gerekirken çıkarılmayan kartlar, penaltı uydurulması ya da gerçekten yapılmış bir penaltının verilmemesi!
Bahis şikesinin aranacağı yerler buralardır.
Yoksa elbette kimse kendi yönettiği maça bahis oynamaz.
Ve şunu da unutmamak gerekir ki bahis şikesinden söz ediyorsanız bunun aranması gereken yer de yasal bahis oyunları değildir.
Yasa dışı bahis oynanıyor ve bundan milyonlarca lira kazanılıyorsa bahis şikesinin büyüğü de orada aranmalıdır.
—————————-
