Diyanet İşleri Başkanlığı bir aydır Cuma hutbeleriyle deyim yerindeyse “el yükseltiyor”.
En son olarak kadınlara, Medeni Kanun’un onlara tanıdığı miras hakkında ısrar ederlerse kul hakkı yemiş olacaklarını vazettiler ki mütedeyyin kadınları bile çileden çıkarmış olmaları mümkün.
Bu kurumun başına çöreklenmiş bir gurubun laik Cumhuriyet ve kazanımları ile başının hoş olmadığını biliyoruz.
Onun için şahsen çok da şaşırmıyorum.
Zaten Diyanet işleriyle meşgul bir kurumun Cuma hutbeleriyle “tatile gidin, bildiğiniz gibi eğlenin” gibi önerilerde bulunmasını beklemiyorum.
Aynen “lüks ve israfın zirveye çıktığı yer” üzerine vaaz verirken Saray’ı kastetmediğini düşündüğüm gibi.
Şimdi merak ettiğim konu Diyanet’in hutbelerinde nereye kadar gidebileceği?
“Cariye” ve “kölelik” meselesi var mesela.
“Mülkiyetiniz altında bulunan cariyeler ile yetinme” konusunu açarlarsa, cariyenin nerede bulunabileceği konusuna da değinmelerini öneririm ki işe yarasın.
Bu konuda Diyanet’in önerisi nedir?
“Beğendiğiniz kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikahlayın” emrini hatırlatacaklar mı?
Bana öyle geliyor ki bunları hatırlatmanın da zamanı gelecek.
Şu anda Diyanet’in yaptığı, halk arasında bir kültür savaşının fitilini ateşlemek.
Son zamanlardaki vaazların ortak özelliği bu.
Toplumda dini konularda sert bir tartışma yaratmanın, bugün konuşulmakta olan konuları unutturmaya yarayacağını hesapladıklarını düşünüyorum.
Elbette Diyanet’in “kısa ve şeffaf giysilerle sokaklarda dolaşılmasını” onaylamamasında şaşılacak bir şey yok.
Şaşırmıyorum ama bugünün Türkiye’sinin temel ahlaki sorunları bu meseleler midir diye düşünmeden de duramıyorum.
Kim daha ahlaksız?
Mini etek giyen mi, sahte diplomayla üniversitede hocalık yapan mı?
Kim kul hakkı yiyor?
Kanuni miras hakkını korumak isteyen kadınlar mı, partide bir yakını var diye mülakatı kazanıp, sınavı gerçekten kazanının yerine memur olan mı?
Diyanet’in bu konulara uzak durup, kültürel bir kavga yaratma potansiyeli taşıyan konuları çomaklamasının bir anlamı olmalı.
Sosyal medyada acayip kılıklı “hoca efendiler” olmadık hokkabazlıklar yapıyorlar.
Mesela şöyle bir hikâye dinledim bu hocalardan geçen gün: Abdülkadir Geylani, Allah ile sohbet ederken Allah ayağa kalkınca dengesi bozulmuş, düşmesin diye Abdülkadir Geylani hazretleri Allah’ı tutup, düşmesini önlemiş!
Minberde bunu anlatan adam “Allah’ı düşmekten kurtaran Geylani hazretleri bizleri kurtarmaz mı” diye soruyor.
Diyanet bu konuda ne diyor mesela, bunu bilmiyoruz.
Aynı Abdsından kaçan ruhlar, eski vücutlarına geri dönmeyi de başarmışlar. Azrail durumdan şikayetçi olunca da Allah, “ben ona karışmam, aranızda halledin” demiş.
Mümkün mü?
Diyanet bu konulara hiç girmiyor.
Yoksa Diyanet İşleri Başkanı ve şürekası da böyle hurafelere mi inanıyorlar?
İnanmıyorlarsa bu tarikat hokkabazlıklarına niye bir Cuma hutbesi ayrılmıyor da kadınların miras hakkı, kadınların kılık kıyafeti, insanların tatilde ne yaptıkları gündeme geliyor?
Sorunun yanıtı belli: Diyanet’in derdi İslam dinini doğru anlatmak filan değil.
Dertleri adaletten ekonomiye kadar her şeyi berbat etmiş hükümete kutuplaşmayı keskinleştirebilmek için el uzatmak.
Kutuplaşmanın aç karınları doyurmasa bile saltanatı korumaya yeteceğini hesaplıyorlar sanırım.
———————-
