Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “Sayın Cumhurbaşkanımız, AB’ye üye olmak istediğimizi, bu yöndeki irademizi açık şekilde ortaya koyuyor. Şimdi sıra AB’de. Bizim için önemli olan Türkiye’nin AB üyeliğine yönelik Avrupa’da siyasi iradenin geri dönmesidir, o zaman geri kalan çözülür. AB adım atmalıdır” dedi.
Bunu okuyunca “demek ki” diye aklımdan geçirdim: Fidan, Gazze’ydi, Kuzey Suriye’ydi derken gerçeklikle bağını tamamen koparmış, Türkiye’de neler olup bittiğinin farkında bile değil!
Belli aralıklarla, birlerinin Fidan’a nasıl bir ülkede yaşadığımızı anlatmasında yarar görüyorum.
Fidan, Alman Die Welt gazetesine verdiği demecinde “fasıllar açılır ve sonra şartların yerine getirilip getirilmediğine bakılır. Fasıllar açılmadan neyi yerine getirip getirmediğimize bakılamaz” diyor.
Türkiye’nin tam üyelik müzakerelerinin kesilmesini de “bazı AB üyesi ülkelerin siyasi ve ideolojik yaklaşımlarından kaynaklandığını” söylüyor.
Kuşkusuz ki o dönemde Sarkozy’nin Fransa’sı, Merkel’in Almanya’sı, Türkiye’nin AB üyeliğine olumlu bakmıyordu.
Sarkozygillerin aradığı fırsatı yaratan temel etken ise Erdoğan’ın siyasi ve ideolojik tutumundan başka bir şey değildi.
Bunu en genel şekilde “Erdoğan’ın demokrasi korkusu” diye tanımlayabiliriz.
Cumhurbaşkanı demokrasinin sağladığı olanaklarla iktidara geldi ama yaşadıklarımız bize gösteriyor ki günün birinde iktidara gelebileceğini tahmin etmediği günlerde söylediği “demokrasi tramvayı” alegorisi zihin haritasında önemli bir yer işgal ediyormuş.
Rejimin hızla bir otokrasiye dönüşmesinin nedeni bu olmalı.
Basını özgür olmayan, polis dayağını göze almadan protesto gösterisi filan yapılamayan, insanların uyduruk suçlamalarla hapishanelere kolayca atılabildiği, vatandaşların temel haklarını kullanmalarının önünde ciddi ceza tehditlerinin var olduğu bir ülkede yaşıyoruz.
AİHM ve Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmıyor.
Seçimle göreve gelen belediye başkanlarının uyduruk suçlamalarla görevden alınıp, yerlerine devlet memurlarından kayyımlar atanması neredeyse rutin bir uygulama.
Bunları görmek için “fasılların açılmasını” beklemek gerekmiyor, insanın gözünü biraz açması yeterli olacaktır.
Avrupa’da sağ popülizm yükselirken Türkiye’nin AB üyeliğinden söz edebilmek zaten zor ama Avrupa’da her şey tersine dönse bile Erdoğan Türkiye’sinin AB demokrasi standartlarının yanına bile yaklaşabilmesi mümkün değil.
———————————
Öcalan ziyaretinin tutanağı niye gizli?
TBMM’den üç kişilik bir heyet Abdullah Öcalan’ı ziyaret ettiler ancak nelerin konuşulduğunu tam olarak öğrenebilmek mümkün olmadı.
Bu konuda en derli toplu açıklamayı heyette yer alan DEMP’li Gülistan Koçyiğit yaptı.
Tahmin ettiğim gibi Öcalan, daha önce söylediklerinden çok farklı bir şey söylemiş değil.
Bunu tahmin etmek için insanın büyük bir öngörü sahibi olması da zaten gerekmiyordu.
Çünkü Öcalan örgütüne silah bırakma ve kendini feshetme talimatı verdi, örgüt de bunu büyük ölçüde yerine getirdi.
“Münfesih örgüt” silahtan tamamen arındırılmış değil ama militanlarını çatışma olasılığını tamamen kaldırmak için Türkiye dışına çıkardığını biliyoruz.
Tabii kendisini feshettiğini açıklamış bir örgütün nasıl olup da halen faaliyette olduğu da ayrı bir muamma.
DEMP Milletvekili Koçyiğit’in açıklamasına göre Öcalan, “İsrail’in bir Kürt gücüne yaslanarak bundan sonra var olmak istediğini” anlatmış. İbrahim Anlaşmalarının bu amaçla yapıldığının altını çizmiş.
O zaman “Kürt güçlerine” açıktan “İsrail’in oyununa gelmeyin” demekten niye imtina etmiş, anlayamadım.
Heyet üyeleri Suriye’deki entegrasyon ya da 10 Mart mutabakatının uygulanma meselesini de sormuşlar ve Koçyiğit’in açıklamasına göre aldıkları yanıt da “tatmin edici” imiş.
O zaman bu görüşmenin tutanakları niye gizleniyor?
Tutanaklar açıklansa da herkes tatmin olsa daha iyi olmaz mı?
—————————
